Keşke babama sorsaydım

"Sor be çocuk, sor da anlatsın sana baban annesi, babası ve kardeşlerinin macerasını. Yıllar önce çocukluğumda Manavgat'tan Akseki'nin Gödene köyüne doğru babamla birlikte yürüdüğüm yolları ve o çocukluk yıllarımın çocuksu duygularını anlatmaya bugün de devam ediyorum. Daha önce hiç görmediğim hâlde gördüğüm köyün annemin doğduğu Barmana olduğu içime doğmuştu: "Barmana" denilen köy değil mi baba "Evet, evet Sen buraya hiç gelmedin ama iyi bildin yine de" dedi babam. Yokuş aşağı inmek ne kolaymış! Soğukluğunu anlata anlata bitiremedikleri, "karpuz çatlatan" diye niteledikleri pınarı buluverdik hemen. Yorulmuş, terlemiştik. Elimizi, yüzümüzü güzelce bir yıkayıp serinledik. Avuç avuç içtik soğuk suyundan. Acıkmıştık da Doyurduk karnımızı; kalan son ekmeğimize, azıcık helvamızı katık yaparak. Oh be! Hiç aklımda yokken, ne iyi ettiler de yürüttüler; dayılarım beni buradan. Eminim, kendi çocuklarına kıyamadıkları için, esirgemişlerdir onlardan bu iyiliği. Barmana'ya gelmek, köyüme varmış olmaktı benim için. Oysa daha en az iki saatlik yol vardı yürünecek. Ama önemli değildi bundan sonrası. Nereden nereye, nasıl gideceğimi, nelerle karşılaşacağımı biliyordum ya ben artık. Bahçelerde çalışan, çiçek sulayan, çapa yapan, ot biçen insanlar görüyordum. Daha çok kadın, pek az erkek Neden mi böyle "Erkeğin daha çok, kadının daha az olması gerekmez mi" diyeceksiniz. Akseki köylerinde tarım arazisi az olduğundan, eli ayağı tuttuğu sürece gurbete çalışmaya gider erkek. Dolayısıyla bağ, bahçe, tarla işlerini kadınlar