Unutkanlık ve "u dönüşü" üzerine...

İsrail'in, kardeşi Yuli ile birlikte en zengin adamıydı... Forbes dergisinin, her yıl hazırladığı "dünyanın en zenginleri" listesinde sürekli yükselişiyle dikkat çekiyordu. Birçok ülkede büyük yatırımları vardı. Türkiye'ye olan özel ilgisiyle tanınıyordu! Nasıl, Türkiye'nin en büyük sanayi kuruluşu olan Tüpraş'ın yüzde 14.76 hissesi sihirli bir şekilde cebine girmiş, Galataport ve Kuşadası Limanı adeta hediye edilmiş ancak büyük tepkiler sonrası bu ihaleler iptal edilmişti! Tüpraş hisselerine gelince; Ankara 12. İdare Mahkemesi bu satışı da iptal etmiş, ancak o dava sürerken neredeyse "çerez parasına" aldığı Tüpraş hisselerini kat be kat üstüne elden çıkarmıştı bile... -Sami Ofer'den söz ediyorum. 2011 yılında, 89 yaşında evinde ölü bulundu... Bizi ilgilendiren bölüm ise 2005 yılında geçiyor... Kamuoyunun tepkileri üzerine gazeteciler zamanın Başbakanı'na Ofer ve kendisine "ikram edilen" Tüpraş Hisselerini, Galataport ve Kuşadası ihalelerini sordular. Bu soruların sorulduğu günün sabahı Başbakan gayet kesin, net ve açık bir yanıt verdi: -Tanımıyorum! Böylesine büyük ihaleleri, hisseleri alan bir işadamını nasıl olup da tanımadığı tartışılırken öğle saatlerinde bir kez görüştüğünü söyledi! "Unutmuştu demek ki; o kadar yoğun devlet işleri arasında hatırlayamamıştı besbelli" diye düşünülürken akşamüstü saatlerinde yeni açıklama gelmişti: -Üç kez görüştüm! "One minute!" O zamanlar henüz bilinmiyordu ancak iktidar süresi uzadıkça Başbakan'ın özelliklerine aşina olmaya başlamıştı toplum... Unutkan bir yapısı olduğu yukarıdaki özgün örnekle anlaşılmıştı, ancak "180 derece dönüş" kabiliyetine sahip olduğunu ilerleyen yıllarda bizzat yaşayarak öğrenecektik. Örnek çok, bu köşeye sığmaz, o nedenle bazı çarpıcı örneklerle yetineceğiz. Mesela 2009'da Davos'ta yaşanan "one minute" olayına bakalım; Başbakan ve İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez'in katıldığı moderatörlüğünü David İgnatius'un yaptığı Forum'da Peres'in konuşmasından sonra defalarca "one minute" diyerek araya giren Başbakan, sonrasında İsrail Cumhurbaşkanı'na dönerek şöyle demişti: -Sayın Peres benden yaşlısın. Sesin çok yüksek çıkıyor. Biliyorum ki sesinin bu kadar çok yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisinin gereğidir. Benim sesim bu kadar yüksek çıkmayacak; bunu da böyle bilesin. Öldürmeye gelince, siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz! Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüzü nasıl vurduğunuzu çok iyi biliyorum. Ardından moderatöre de kendisini konuşturmadığı gerekçesiyle çıkışan Başbakan, ardından şöyle demişti: -Daha da Davos'a gelmem! Şimon Peres, bu konuşmayı esefle karşıladığını söyleyecek, buna karşılık Başbakan, tepkisinin Peres ve İsrail halkına değil moderatöre olduğunu açıklayacaktı... 31 Mayıs 2010'da Filistin'e insani yardım malzemesi götüren 6 gemiden Mavi Marmara'ya saldıran İsrail komandoları 10 kişiyi acımasızca öldürüp, filoyu engelledi. Bu olaydan sonra İsrail ile ilişkiler buzdolabına kaldırıldı. Başbakan İsrail'i katil, katliamcı sözleriyle defalarca suçladı. İsrail birkaç yıl sonra tazminat olarak 20 milyon dolar ödedi... Başbakan'ın bu durumu protesto eden İHH'ya söylediği şu cümle de hafızalara kazındı: -Bana mı sordunuz giderken Tuhaf olan ise, ilişkiler çok kötü görünürken İsrail ile ticaretin yıllar içinde giderek arttığı da gazetelere yansıdı. Hatta Musul-Kerkük petrolüne el koyan Barzani zamanında bazı Türk gemilerinin İsrail'e petrol taşıdığı iddia edildi. Peki İsrail ile ilişkiler bugünlerde ne durumda diye soracak olursanız, söyleyeyim: -Can ciğer kuzu sarması olma yolunda istikrarla yürüyor! "Dostum Esad-Katil Esed!"