Namus borcumuzu ödemek!

Tam 50 yıl oldu... Yani yarım yüzyıl... Ama üç yiğit hala 20'li yaşların başında!.. 12 Mart darbecilerinin Türkiye'yi teslim aldığı, gencecik çocukları sokak ortalarında, dağ başlarında acımasızca avladığı, "Kara gözlüklü" generallerin büyük bir iştahla avlanmalarını istedikleri çocukların listelerini radyolarda ilan ettirdiği, TBMM'de saçı başı ağarmış koca koca adamların hiç utanıp sıkılmadan "üç bizden, üç sizden" haykırışlarıyla ölüm dansı yaptığı günler içinde darağacına çıkarıldılar... -Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan... Ülkenin ABD emperyalizmine bir kez daha peşkeş çekilmesinin ödülü olarak ilahlara kurban edildiler... Mahir Çayanlar, Cihan Alptekinler, İbrahim Kaypakkayalar buraya adını sığdıramayacağım yüzlerce, binlerce genç yalnızca 8-9 yıl sonra 12 Eylül Karşı devrimi tuzağına yuvarlanacak olan Türkiye'nin ufkunun iyice karartılması için Kızılderelerde, Nurhaklarda, işkencehanelerde ölüme yatırıldılar!.. Ülkenin en saygın bilim insanları, gazetecileri, sendika liderleri, aydınları normal şartlarda kahkahalarla gülünecek gerekçelerle işkencelerden geçirilip zindanlara atıldılar, suikastlarla ortadan kaldırıldılar... Ülkenin bir avuç efendiye teslim edilmesine karşı çıkabilecek hiç kimse kalmamasına özen gösterdiler... -12 Mart 1971, büyük felaketin başlangıcı, 6 Mayıs 1972 ise büyük temizliğin miladıydı!.. Ancak bu isimleri insan yüreğinden temizleyemediler!.. Hepsi bir kahramanlık abidesi, bir özgürlük ve bağımsızlık meşalesi olarak yüreklere, beyinlere çakıldılar... Bu melanetin yaratıcılarının çoğu, Memduh Tağmaçlar, Faik Türünler, Tevfik Türüngler, Ali Erverdiler, Baki Tuğlar, milletvekili oldular, içlerinden biri cumhurbaşkanlığına aday dahi gösterildi... Zamanın en kudretli devletlüleri oldular, ancak cisimleri gibi, isimleri de silindi gitti... -Türkiye'nin 50 yılını çalan, mahveden, milyonların kanına, canına kastedenlerin öncü güçleri olarak tarihte birer virgül bile olamadılar!.. Dimdik ölüme yürüdüler!.. Deniz, Yusuf, Hüseyin 1972 yılının 5 Mayıs'ı 6'sına bağlayan gece darağacına çıktılar... Sevgili Erdal Öz'ün "Yaralısın" ve "Kanayan", tanımaktan büyük bir onur duyduğum, Denizlerin avukatı Halit Çelenk'in "İdam Gecesi Anıları"nı şayet okumadıysanız hararetle tavsiye ederim... Üç fidanın o darağacına nasıl yürüdüklerini, tarihe ve halka hangi mirası bıraktıklarını an be an, adeta orada izliyormuş gibi tanıklık edersiniz... Vasiyetleri, ailelerini teskin etmek için çırpınışları, idam sehpasına dimdik yürüyüşleri birer destan olarak tarihe mal oldu... Halit Ağabey, idamların üçüne de tanıklık etmiş, yaşamını yitirdiği 5 Mayıs 2011'e kadar o anların ağırlığını, trajedisini belki binlerce kez yaşamıştı... Denizlerin idam edildiği 6 Mayıs'ta da Ankara Karşıyaka Mezarlığı'nda toprağa verilmişti.. Çelenk, "Oradaydım" isimli belgeselinde idamları anlatırken içime hiç geçmeyecek bir sızı olarak yerleşen su sözcükleri kullanmıştı: -İdam değil, işkence ettiler!.. Özellikle Deniz