Millet olabilmek kolay değil!

-Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde! Gençliğimin en ateşli, en heyecan verici sloganlarından biriydi. Biz, yani halk yenilmezdi, yenilemezdi. Her ölümde yeniden doğar, ölür bir daha doğar, çoğalır ve güçlenirdi!. Halk bir kez ayağa kalktı mı, ne faşizm, ne emperyalizm ne de yerli uşakları önünde durabilirdi. -Kutsal güç halktı! Kuşkularım giderek güçlenmekle birlikte, özellikle uzun yıllar bu sloganla iç içe yaşadım diyebilirim. Bu sloganın beynimden ve yüreğimden silindiği tarih ise 12 Eylül 1980'dir. Bizim düşündüğümüz ve de yüklediğimiz anlamda, halkın en büyük güç olmadığını, bir halkın"güç"olabilmesi için olmazsa olmaz temel koşulların bulunması gerektiğini acı biçimde öğrenmiştik! Ayağa kalkacak olan halkın bir takım özellikleri olmalıydı. Ulus olma bilinci, insan hakları ve demokrasiye duyarlık, bağımsızlığa ve özgürlüğe sahip çıkmak, kazanılmış haklardan ödün vermemek, çağdaşlaşma yolunda kararlı olmak vb.. -Söylemesi acı ama ne yazık ki bu nitelikler bizde yoktu! İğdiş edilen bir toplum!.. Üçüncü bin yılın başında soralım; biz nasıl bir toplumuz.. Yanıt maalesef hiç de iç açıcı değil!. Biz, ders kitaplarında okutulan ya da hamasi nutuklarda anlatılan toplum değiliz. Gelin, kırılmadan gücenmeden kendi fotoğrafımızı inceleyelim: -Biz, öncelikle korkak bir toplumuz! -Biz, aynı zamanda unutkan bir toplumuz! -Biz, işte bu nedenlerden ötürü gayet kolaylıkla güdülen bir toplumuz! Dünyanın ilk ulusal Kurtuluş Savaşı'nı veren, o savaşı devrimlerle taçlandıran, bizlere insan onuruna layık şekilde yaşamanın önünü açan o güzel insanlar, o güzel atlarına bindiler ve gittiler... -Sonra.. Sonrası acıklı. Korkak unutkanlığımızınacımasız cenderesinde yarım asır boyunca kendimizi aldattık durduk. Bizleri, "beyaz devrim" diye diye, demokrasi diye diye, nurlu ufuklar diye diye iğdiş ettiler!.. Düşüncelerimizi, benliğimizi tutsak ettiler... "Böyle gitmez" diyen pırıl pırıl gençleri astılar, katlettiler... Yüz binlerce insanı acımasızca işkence tezgahlarından geçirdiler... Aydınlarımızdan bir bölümünü ezdiler, bir bölümünü satın aldılar... Gericileri gözlerimizin önünde besleyip büyüttüler... -Sesimizi çıkarmadık! Korktuk... Unutmayı yeğledik... Korkak unutkanlığımızın bedelini ise güdülerek, horlanarak, alay edilerek ödedik... -Hala ödemeyi de sürdürüyoruz! Çetesinden tarikatına, hırsızından işbirlikçisine ve çapsızına ülkeyi yönetmeyi kendinde hak görenler, bizi hem soyuyorlar, hem dövüyorlar hem de alay ediyorlar!.. Evet, açık açık, gözümüzün içine baka baka, sakınmadan ve utanmadan alay ediyorlar... Aslında değişen bir şey yok... Biz bu hallerde olmayı kabullendikçe olacak olan işte budur!.. Bir farklılık elbette var... -Bu gidişle yalnızca güdülen, soyulan, alay edilen değil, vatansız bir toplum da olacağız!!! Bu gidişin bedeli çok ağır!.. İki binli yılların başlarında yazmıştım yukarıdaki yazıyı... Bir gazetecinin, bir yurttaşın uzun yıllara dayanan gözlemleriydi yazılanlar... Aradan yine uzun yıllar geçti... AKP iktidarıyla yaşanan uzun yıllar sonunda... Üçüncü binyılın ilk yüzyılının