Sayın Sağlık Bakanı, siz göçmenliğin ne demek olduğunu bilir misiniz..

İNGİLTERE'ye göç etmek zorunda kalan bir doktorumuzun yüreğinden koparak kaleme aldığı aşağıdaki satırları okurken gözlerim buğulandı.

"Sağlık Bakanının dediği gibi para için değil, kız çocuk eğitebilmek için çıktık biz memleketten. Onların yerle bir ettiği değerleri kızımıza verebilmek için çıktık. Atatürk'ün dediği gibi; kıvılcım kızımızı aleve dönüştürme gayreti için çıktık." diyen Dr. İrem Sezer'in yazdıkları, inanıyorum ki sizleri de çok etkileyecek.

"Sevgili Uğur Dündar,
Pazar günkü yazınızın bana düşündürttüklerini ve bende depreştirdiklerini size yazmak istedim. İşin içinde biraz da Sağlık Bakanının son hareketine duyduğum öfke de var. Londra'ya yeni göç etmiş bir doktorum ben. Hiç bu kadar vatansız,yalnız ama haklı hissetmemiştim kendimi...
1950'lerde Yunanistan'dan göçe zorlanmış bir ailenin torunuyum. Göçmenliği ancak yaşayanlar bilir. İlk nesil toprağa tutunmak ve hayatta kalmak için uğraşır. İkinci nesil kök salmaya, büyümeye çalışır. Üçüncü nesil ancak meyve verir. Sahip oldukları tek şey emekleridir, çok çalışkandırlar bu sebeple. Göçmenler vatanın kıymetini çok iyi bilirler; Atatürk gibi...

Emekçi, orta halli bir ailede büyüdüm. Ailemin benden tek beklentisi vardı; oku kızım. Okudum. Hayalim doktor olmaktı. İnsana dokunacaktım, varoluşum anlam kazanacaktı. Para için değil, insanlığa hizmet için çalışacaktım. Çok okudum. İlk ve orta öğrenimimi dereceyle bitirdiğim devlet okullarında okudum. Kütüphanelerde ne kadar kitap varsa okumaya çalıştım. Günde 1500-2000 soru çözerek girdiğim, babamın kitap ücretlerini karşılamak için yakınlarından borç aldığını çok sonradan öğrendiğim İngilizce Tıp Fakültesinde okudum. Günde 10-12 saat çalışarak uzmanlık sınavına hazırlandım, en eski, en köklü üniversitelerden birinde uzmanlık eğitimi aldım. Uzmanlık döneminde benim gibi göçmen çocuğu bir meslektaşımla evlendim. Düğün altınlarımızı, çoğunluğun ev peşinatı yaptığı parayı, Londra'da mesleki üst düzey eğitim ve yaşam tecrübesi satın almak için kullandık. Ve hizmet etmek için memleketimize döndük.

Buradan sonra acı gerçekle yüzleştik. Artık bizim emekle, çalışmakla, adanmakla alabileceğimiz yol yoktu. Eskiden saygıdan karşılarında titrediğimiz hocalarımızın üniversite kadroları artık cemaatlerindi. Mısır patlağı gibi profesör üreten özel hastanelercemaatlerindi.

Devlet hastaneleri kadroları cemaatlerindi. Bu memlekette fetöcü, menzilci, mason ya da bilmem neci olmadan mesleki hazzı yaşamana izin veren 1-2 kurum dışında çalışabileceğimiz yer bile yoktu. Direndik. Yine de elimizden geldiğince çalıştık. Kızımız oldu.

Biz yine de şanslıydık. Son yirmi senelik kasırga bizim eğitim hayatımızdan değil, meslek hayatımızdan çaldı. Eğitim için harcadığımız emeğimizin karşılığı vardı. Şimdiki çocukların ise maalesef emeklerinin karşılığı yok. Biz kızımızı Tarık Akan'ın Taş Mektebine verebilecek kadar şanslıydık. Kızımasosyal görgü ve özgüven veremiyordum ama... Evden okula 2 durak trenle yalnız gitmeye teşvik edemiyorduk, korkudan... 12 yaşında çocuğun şort boyuna karışırken buluyordum kendimi...