Devlet okullarla köye geri dönmeli!..

Cumhuriyet ilan edildiğinde Türkiye'de 40 bin köy vardı. Güneydoğu Anadolu bölgemizdeki köylerin çoğu, 1984'ten sonra, PKK'ya yaşam alanı bırakmamak için boşaltıldı. Buralarda yaşayanlar şehirlere göç ettiler. 2012 yılında Büyükşehir Yasası kabul edilmeden önce köy ve belde sayısı yaklaşık 36 bin, köy nüfusu ise 17.2 milyondu. Ama bu yasa kabul edilince köy ve belde sayısı bir gecede 8.608'e, köy nüfusu da 6 milyon 634 bin kişiye düştü.Binlerce köy ve belde buharlaşınca, köy okullarında 3 milyon 275 bin olan öğrenci sayısı 623 bine kadar azaldı. Halen 18 milyon civarında olan toplam öğrenci sayısının sadece 623 bini (3,44) köylerde okuyor. Tüm köylerde eğitime açık 6 bin 200 köy okulu var. Diğer köylerin okulları ise eğitime kapalı!..AKP iktidarında öğrenci nüfusunun azaldığı gerekçesiyle köy okullarının kapatılma süreci hızlandı. 1989-1990 eğitim yılında başlatılan taşımalı eğitim yaygınlaştırıldı. Taşımalı eğitim bir süre sonra büyük rant kapısı haline geldi. Taşımalı eğitim yaygınlaştıkça, köy okullarının kapılarına kilit vurulmaya devam edildi...Ülkemizin saygın eğitim uzmanlarından Dr. Sakin Öner'e göre; ilkokul çağındaki çocukların sabahın çok erken saatlerinde evlerinden alınarak kilometrelerce uzaktaki okullara taşınmasıyla ne psikolojik, ne pedagojik, ne sağlık, ne de eşit eğitim imkanı sağlanabiliyor. Taşınılan okulların çoğunda yemekhane yok! Buralarda beslenmeden temizliğe kadar bir yığın sorun yaşanıyor.Bu çocukların, zamanlarının büyük bir bölümü yollarda geçtiğinden, dinlenmeye, eğlenmeye, oynamaya, sosyalleşmeye vakitleri kalmıyor. Sadece maliyet unsurlarına göre şekillendirilen bu uygulama, eğitimin niteliğini düşüren ve çocukların akademik uyumuna sekte vuran olumsuz bir uygulama olarak devam ediyor.Bugün taşımalı eğitimle köylerden ilçe ve illere 1 milyon 220 bin öğrenci taşınıyor. Bu durumda 1 milyon 500 bin öğrenci ortadan kaybolmuş görünüyor! Acaba bu öğrenciler nereye gittiler Ortadan kaybolan 1 milyon 500 bin öğrencilik kitleyi, şehirlere taşınan köylü ailelerin çocukları oluşturuyor. Köylerden göçen bu insanların çoğu, kent kırsalı dediğimiz, gecekondu bölgelerinde, varoşlarda, gettolarda, çeşitli sorunlarla ve sıkıntılarla kucak kucağa yaşıyor.Genç nüfusun kentlere göç etmesi sonucunda, köylerde genellikle yaşlı nüfus kaldı. Tarım ve hayvancılığın yaşam alanı olan köyler, yavaş yavaş üretimin yapılmadığı yerler haline geldi. Tarım ve hayvancılık bitme noktasına dayandı. Okullar kapatılınca köylerin manen ışığı söndü. Köy okullarının kapanması, Köy Enstitüleri'nin sonlandırılmasından sonra köy çocuklarının eğitimine vurulan ikinci büyük darbe oldu.Köy okulları kapatılınca köylerden öğretmenler çekildi, okullar, lojmanlar harabeye döndü. Okulların kapatılması ile sanki devletin eli de köyden çekilmiş oldu. Çünkü köylü okulu, öğretmeni görünce devleti görmüş oluyordu. Her Cuma ve Pazartesi günleri, öğrenciler tarafından bağımsızlığımızın simgesi olan Türk bayrağının gölgesinde İstiklâl Marşı okununca köylüler devletin varlığını hissediyorlardı. Çünkü köy okulu sadece öğretmenlerin ve öğrencilerin değil, bütün köy halkının ortak yaşam alanıydı. Okulun temizliği, onarımı, yakacağı, güvenliği başta olmak üzere bütün ihtiyaçları imece ile köylülerce karşılanıyordu. Bu yüzden bütün köylü, okulu sahipleniyordu. Zira köylü milli marşları, türküleri, folkloru, tiyatroyu, milli bayramları orada görüyor, milli kültürü ve ruhu orada teneffüs ediyordu.Cumhuriyet'in ilk yıllarından 1980'li yıllara kadar köy okullarında görevli öğretmenler, sadece öğrencilerine eğitim vermezlerdi. Ders saatleri dışında da eğitime devam ederler, okuma yazma bilmeyen köyün yaşlılarına okumayı ve yazmayı öğretirlerdi. Köyün gençlerine de tarhana, turşu, salça, reçel yapımı ile, dikiş, nakış, ev ekonomisi dersleri verirlerdi. Köylülerin bilmedikleri konuları danıştıkları kişilerdi köy öğretmenleri. Öğretmenler aynı zamanda giyim kuşamları, konuşmaları, hal ve davranışları ile hem öğrencilerine, hem de köylülere rol model oluştururlardı. Cumhuriyet aydınlanmasının temsilcisiydi öğretmenler. Bu yüzden öğretmenler köylerin en itibarlı kişileriydi.Cumhuriyet'in eğitim politikası, kalkınmayı köyden başlatmayı hedef alıyordu. Çünkü, nüfusun büyük çoğunluğu köylerde yaşıyordu. Şehirliler köylülerin ürettiği ürünlerle yaşamlarını sürdürüyorlardı. Ama o zamana kadar adam yerine konulmamışlar, doğru dürüst eğitim alamamışlardı. Sadece şehirdeki çocukların eğitim alma imkanı vardı. Bu gerçeği gören Atatürk, "Köylü milletin efendisidir" deyip, sabanı kılıçtan üstün tutarak, köy insanını toplumun en itibarlı vatandaşları haline getirdi. Cumhuriyet idaresi, köy öğretmenliği kursları açarak, eğitmenler yetiştirerek ve son olarak Köy Enstitülerini kurarak, köy çocuklarının ve köylülerin eğitimine büyük önem verdi.Türkiye, tarım ürünlerinde kendi kendine yeten 7 ülkeden biriyken, bugün dışarıdan buğday, arpa ve hatta saman ithal eden bir ülke haline dönüştü. Yeniden tarım ve hayvancılığın gelişmesi, üretimin artması, köye ve köylüye önem verilmesi ile mümkün. Bunun da ilk adımı, köy okullarının yeniden açılması olmalı. Eğitimde