Ya koruduğun zalim çıkarsa

B.

Kedilerim Mahmur Pil ve Nazif Rıza'nın evde uyumaları serbestti, ancak mamalarını mutlaka bahçede yerlerdi. Kedi mamasının cazibesini o zaman keşfettim. Çıkmaz sokağımızda yaşayan otuz kadar kedi, salyangozlar ve bir de her gece istisnasız aynı saatte çıkıp gelen kadrolu kirpimiz Hurşid ve peşine takılan diğer kirpiler...

Her ay elli kilo kedi maması tüketiliyordu bizim sokakta ve bu miktar her geçen gün artıyordu. Karınlarını doyurup çekip giden hayvanlar katiyen tek başlarına dönmüyor, mutlaka refakatlerinde birkaç hayvanla geliyorlardı.

Sabahtan bir sabah kapımın önünde kanlar içinde bir yavru kedi cesedi buldum. Oysa sabahları evden çıkarken ekseriyetle bulduğum şey kapıya konmuş fare cesetleri olurdu. Beykoz Deresi'nden, kundura fabrikasından, hemen üstümüzdeki dikimevi inşaatından, artık nerede avlanmışlarsa oradan getirilen bir hediye olurdu benim için fare cesetleri. "Biz de mamamızı yiyip beyhude semirmiyoruz. Şikare çıkıp çalışıyoruz. Buyurun marifetimiz" derdi kedilerimiz. O sabah ilk defa kapının önünde bir kedi cesedi buldum; hem de kan revan içinde!

Evet komşular da bana kızardı kedileri beslediğim için, çıkmaz sokak sayemde kedi dolmuştu onlara göre. Safsata. Zaten oradalardı. Fakat bana diledikleri kadar kızsınlar, bir yavru kediye böyle bir şey yapamayacak kadar iyi insanlardı benim komşularım. Tetkikat tetkikat tetkikat... Cesedin, Beykoz Çayırı'nın uyuz itlerinden bir gözdağı mesajı olduğunu öğrenmem uzun sürmedi. Oysa ben çayırdaki köpeklere de sürekli mama alır, haftada bir ödül maması bile verirdim. Fakat kıskanmışlar çıkmaz sokağımızda oluşan bu tertipli komünü ve yapma böyle bir şey demişler.

O öfkeyle ilk iş, sevgili Ersoy Dede'yi aradım. Ersoy abi yaşadığı muhitteki bütün köpekleri besler, onlara kulübe yapar, hastalanınca veterinere götürür. Hassas adamdır, iyi kalplidir Ersoy abi. Sabahın köründe telefonu açar açmaz ağzıma gelen her şeyi ona söyledim. Köpeklerin velisi o ya, ben de kedilerin velisi... Birine söylenmem lazım, ona söylendim...

İki gün sonra bir ceset daha bırakıldı kapıma... Artık yeterdi, İllalllahtı... Sabah ezanları okunmadan nöbete çıktım sokağa. Seher vakti üzerimde mont, elimde bahçe hortumu, ribattayım. İlk gün gelen olmadı. Fakat fazla beklemedim, ikinci gün üç köpek sokağa girdi tam ezanlar okunmadan. Essalatu hayrun minennevm. Gaza bizi bekler. Gizlice takip ettim acaba ne yapacaklar diye. Az sonra merhum Cemil abinin dut ağacının altına doğru bir kediyi sürüklerdiklerini fark ettim. Grrr, hrrr... Sıkıştırdılar. Elimde hortumla çıktım. Zaten çıkmaz sokak. Bu sefer bunları ben sıkıştırdım... Iyk ıyk etmelerine aldırış etmeden slaş slaş eden hortumu vurdum kafalarına gözlerine. O sabahtan sonra bir daha ceset bulmadım kapımda.