Helalleşmeden haramlaşmaya profan siyaset

B.Yunan tanrılarının bencil tabiatları, insanlar ile karşılıklı bir sorumluluk ilişkisi ortaya koymamalarını neticelendirmişti. Ne Apollon ne Zeus insanlara herhangi bir ahlaki kodeks sunmuyordu. İyi ve kötüyü tarif eden, doğru ve yanlışın sınırlarından bahseden bir tanrı algısı yoktu Antik Yunan'da. Bu durumda bütün kurallar insanlar tarafından, hiçbir müteal hakikate dayanmadan, kendi arzularınca ortaya konuyordu. İşte demokrasi hakkındaki ilk büyük tartışma bu minval üzere doğmuştur. İnsanın tabiatı bencildi ve bencil insan bencilce kurallar koyabilirdi. Demetrios "avam siyasetten uzak dursun, hiçbir konuda görüş bildirmesin" derken, insanın tabiatının değersizliğini, bir üstünlük kurmacası ile bu değersizliğin aşılması halinde yok mesabesinde görülmesi gerektiğini vurguladı. Ulrich von Willamowitz-Moellendorf, bu zemin üzerinde bir başka Demetrios'un nasıl olup da tanrılaştığını anlatır "Helen'in İmanı" isimli devasa eserinde. Müteal, haydi onların anlayacağı şekilde söyleyelim, aşkın bir hakikate dayanmayan her türlü düzen ve temenni çıkarcıdır. Çıkarcılık önerisi size aşırı gelirse en azından mukabelecidir diyelim fakat buradan daha aşağıya inmem. Aynı düzlemde bir karşılık bulmalıdır her türlü hayır hasenat zira bu iki boyutluluk düzleminde yüce bir karşılık bulamaz. Batı'nın Philantrophie anlayışıyla bizim infak yahut hayır hasenat anlayışımız arasındaki temel fark da budur. Elbette size burs verir, ancak mezun olduktan sonra belli şartları sağlamanızı ve bu bursa mukabele etmenizi talep eder. En masumu "para kazanmaya başlayınca aramıza katılacak, sen de burs vereceksin" kaydıdır. Bir nevi kendinleştirmek. Bu ahlaki düzlem içinde olanların kendilerine bir fiyat biçmeleri hiç de şaşırtıcı değildir. Kendi ücretlerini kendileri takdir edenlerin herkesi satın alınabilir nesneler olarak görmesini anlayabiliyoruz. "Ben sana makarna vermiştim, sen de bana oyunu vereceksin" şeklinde aşağılık bir düşüncenin kaynağı sizin anlayacağınız siyasi değildir. Tamamen kültürel saiklerle, zaten çoktan dönüşmüş olan zihinleri, tereddi etmiş kimlikleri sebebiyle olup bitiyor her şey. Bir paralel toplum krizidir bu. Karşısındakini tanımayan, bilmeyen; zira ayrı gezegenlerden gelmiş gibi iki ayrı hayatı yaşayan insanlar arasındaki uçurumdur. Saylonlular, Galaktikalılar adeta, deprem sonrası ihtiyaç içindeki insanlara yardım elini uzatırken -ki bu da bir iddia. Belki de tek yaptıkları yalnızca birkaç Babala tivitini retvit etmekti- zihinlerinde gayrımetluv bir antlaşma yapıveriyorlar. Adeta üç kuruşlarıyla, düşmüş olanın insanlığını satın alabileceğini düşünen bir acayip zihin bu. Bekledikleri mukabeleyi göremeyince, sanki sözleşme şartlarına uyulmamış gibi verdiğini geri istemek, haram etmek çiğliğine dahi tenezzül edebiliyorlar. Adı üstünde tenezzül, alçalmak demek. Alçakça,