Biraz itimat biraz tevekkül

B.

Çocukluk çağlarımdan kalma bir alışkanlıktır, hevesle dinlediğim Kur'an-ı Kerim kıssalarını, bir roman okuru gibi, kendimi hikayenin kahramanlarından biri yerine koyarak tefekkür ederim. Lakin ne Nuh Neciyullah, ne İbrahim Halilullah, ne Musa Kelimullah ne de İsa Ruhullah aleyhimüsselam yerine değil haşa; ümmetlerinden, civarından bir adammışım da, hadisata bizzat şahit oluyormuşum gibi... Çocukça bir hevesle, Üç Silahşör okuyormuşum da Athos'un Kardinal'e diklenişini izliyormuşum gibi bir halet-i ruhiyeyle, la teşbih.

Mûsa aleyhisselamın kıssası ne zaman gelse dehşete kapılırım. Hazretin ardınca Mısır'dan çıkmaya, Kızıl Deniz'e karşı durmaya çölde kırk yıl yalpalamaya, O, Tur Dağı'ndayken sapıtanlardan olmamaya tahammül edebilir miydim Şükrederim, bütün bunlarla sınananın ben olmadığıma ve bilirim sürekli bir sınanma içinde başka başka akabeleri aşmakla mükellef olduğumu.

Sanırım en zorlanacağım an, Kızıldeniz'in önüne varıp da, hiç kimsenin ardı sıra sökün eden Firavun'un ordusundan kaçacak yeri kalmadığı o an olurdu. Ardınız dağ, önünüz deniz, peşinizde gözü dönmüş Firavun, refakatinizde kadın, çoluk-çocuk, ihtiyar... Tevekkülün de bir haddi var. Firavun'un sarayından çıkıp gelen ve öfkelenince kekeleyerek konuşan bir Zat (a.s) size "Korkmayın" diyor... "O Allah'ın elçisidir, vardır bir bildiği" diyemeyecek olmaktan ürkerim.

Ansiklopediye göre en derin yeri 3048 metre, ortalama derinliği ise 500 metre olan Kızıl Deniz'e "Feevhayna ila Mûsa enidrib biasakelbahr" fermanını işitip vurunca Hazreti Mûsa, deniz yarıldı. Yarılmış değil, şahit olmadık ancak haber kaynağımız muhbir-i sadık Kur'an-ı Kerim. Hikaye anlatır gibi değil, şahit olmuşuz gibi zikrederiz. Yarılan denizin her parçası bir dağ cesametindeydi. Sağı-solu sulardan dağların arasına girmek ve meçhule doğru yürümek, yürürken de korku ile itimat arasında bir hissi yumru gibi sadrında taşımak hayali düşündükçe beni ürkütür.