Terörün düşündürdükleri

İstiklâl Caddesindeki kanlı terör saldırısı , içinde biraz insanî duygu taşıyan kim varsa onu derinden sarstı. Tek suçu o sırada oradan geçmek olan onlarca insan arasından bâzıları hayâtını kaybetti, bâzıları da yaralandı. Biz sâde vatandaşların ölenlere rahmet, yakınlarına sabır, yaralılara da âcil şifâlar dilemekten başka yapacağımız bir şey yok. Emniyet güçleri hakikâten de başarılı bir dizi operasyonla fâilleri ele geçirdi. İlk tespitlerde bunun arkasında PKK terör örgütünün olduğu hemen ortaya çıktı. Tabiî ki bu kâfi değil. Çünkü biliyoruz ki terör örgütleri zannedildiği kadar bağımsız yapılar değildir. Devletlerin birbirlerine karşı yürüttükleri operasyonlar için pekâlâ kullanılabiliyorlar. Bu sebeple emniyetin başarılı çalışmasının üzerine derin istihbârî değerlendirmeler yapmak ve esas azmettiricileri ortaya çıkarmak gerekiyor. Bu, bâzen uzun zaman da alabiliyor. Lâkin bu işin devlet tarafından yürütülmesinin esas olduğunu düşünüyorum. Gelin görün ki, daha ölen ve yaralananların cadde üzerindeki kanları kurumadan medyada, bilen bilmeyen ağzına geleni konuşmaya, yazmaya, onu bunu suçlamaya başladı. "Bence" diye başlayan atıp tutmalardı bunlar. Kimi ABD'yi, kimi İsrâil'i, kimi Yunanistan'ı, kimi de İran'ı suçladı. Ama daha beteri, bu eylemi, açıkça olmasa da imâ yollu olarak , 2023 Seçimi üzerinden hükümete fatura etmek isteyen muhalif gazetecilerin varlığıydı. Terör çok katmanlı karanlık yapılar silsilesidir. Bir terör hâdisesini dört başı mâmur olarak neticeye kavuşturmak meşakkâtli iştir. Daha ilk saatlerde mesnetsiz atıp tutmalar ortalığı bulandırmaktan başka bir işe yaramıyor. Esas çarpıcı gelişme ise İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun hâdisenin sıcağı sıcağına yaptığı resmî açıklamaydı. Sayın İçişleri Bakanı yaptığı açıklamalarla esas azmettiricinin kim olduğunun da tespit edilmiş olduğunu ifâde etti. (Kimilerine göre bu fevrî bir hareketti. Doğrusu buna inanmak istemem.) Süleyman Bey doğrudan ve resmen ABD'yi telâffuz etti. ABD diplomatik misyonundan yapılan tâziye açıklamasını kabûl etmediklerini, mesajın alındığını ve karşılığının misli ile verileceğini beyân etti. Bu hakikâten de ileri bir açıklamadır. Fevrî olarak yapılmış olmadığını düşünüyorum. Bunun, kısa zaman evvel devletin en üst seviyesinden gelen benzer bir açıklamayla berâber değerlendirilmesinin daha doğru olduğunu düşünüyorum. Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da, G-20 Zirvesi'nin arifesinde Biden'ı "terörün hâmisi" olmakla suçlamıştı. Unutmayalım ki, bu zirvede Biden ile görüşeceğini bilerek yapmıştı bunu. Bu değerlendirme hiç şüphesiz Biden'a ulaştırılmıştır. Sayın Cumhurbaşkanının bunu hesap etmemiş olması düşünülemez. Kapalı kapılar arkasında nelerin konuşulduğunu elbette bilemeyiz. Nitekim Erdoğan-Biden görüşmesinden sonra yapılan açıklamaların genel geçer ifâdelerle sınırlı, resmî, görece soğuk bir seviyede kaldığını gördük. Tek dikkât çekici husus Biden'ın F 16'lar için verdiği destek sözünü tekrarlamasıydı. Bunun da yeteri kadar güven verici olmadığını kestirmek zor olmasa gerektir. (Biden'ın Yunan kökenli seçmenleri çileden çıkmış olmalı.) Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceğinin karanlık olduğunu hanidir biliyoruz. Ama elan başka bir merhalede olduğumuzu düşünüyorum. Gâliba artık bir yol ayırımına gelmiş bulunuyoruz. Biden'lı ABD, eskisi gibi tek başına bir dünyâ sisteminin hâkimiyetini sağlayamıyor. Berâber yola çıktığı Angloamerikan