Müfredât ve metod

Dikkât çekici bir kelime bu. Arapça'dan geliyor. Kökensel olarak bakıldığında bizde birey olarak karşılan "fert"ten türüyor. Birim, parça (ferd) gibi yan manâları var. Ama pratikte ve yaygın olarak, eğitim ve öğretim programı veyâ onun unsurlarıni ifâde ediyor.Son yirmi sene zarfında, Türkiye, eğitim ve öğretim kuruluşlarının alt yapısına hatırı sayılır bir yatırım yaptı. Eski, köhne okul binalarının yerini şık binalar aldı. Maddî alt yapı büyük ölçüde yenilendi. Sermâye de, aynı zaman zarfında eğitim ve öğretime eskiden olduğundan daha fazla alâka duydu. Özel okullaşma oranı şaşırtıcı şekilde büyüdü. Elbette onlar da maddî görünüm ve donanım hususunda birbirleriyle yarıştılar. Ortaya, görünüşüyle, Batı'dakilerle boy ölçüşecek çok şık ve çekici eğitim-öğretim kuruluşları çıktı. Bunu asla küçümsemediğimi hemen belirtmeliyim.Mesele, daha çok bu şık maddî vasatlara nasıl bir muhteva; dostum Millî Eğitim Bakanı Prof. Dr. Mahmut Özer'in kullandığı kavram ile, iklim kazandırılacağı ile alâkalı. Bu hususta hakikâten tam bir keşmekeşin hüküm sürdüğünü üzülerek görüyorum. Şuna hemen işâret etmeliyim ki, ana, ilk ve orta dereceli okulların meselelerini çok iyi bilmiyorum. Gördüklerim daha çok halâ bünyesinde bulunduğum üniversitelerle, onun da insan bilimleri kısmıyla alâkalı.Üniversitelerde gördüğüm en temel meselelerden birisi, bilgi aktarımında savruk ve yüzeyselleştirilmiş bir ansiklopedizmin yaygınlığı. Powerpoint ile sıkıştırılmış hâliyle, yüzeysel tarifler, sınıflandırmalar, diyagramlar havalarda uçuşuyor. Talebeler de, dersleri geçmek için bunları hummalı bir şekilde ezberliyor. Pek çok imtihan, biraz da talebe yoğunluğundan olsa gerek, çoktan seçmeli veyâ boşluk doldurmalı testler olarak yapılıyor. Powerpoint ve test imtihanları arasında geçen seneler sonunda diplomalar dağıtılıyor. Talebeler, bilgiyi içselleştirmek ve bunu ifâde etmeye dayalı bir tecrübeyi yaşamadan mezun oluyorlar. Bunun zıttında ise, interaktif, katılımcı ders yapan hocalar da var. Hakkını verenleri tenzihen ifâde etmeliyim ki, bunun daha çok ders anlatmaktan kaçan hoca tembelliğinden kaynaklandığını düşünüyorum. Dersin meselelerini, konularını talebelere taksim ediyorlar ve çoğunlukla kahve sohbetlerinin seviyesini aşmayan konuşmalarla dersler geçiştiriliyor. Hazırlanan sunumlar ise, çoklukla internetten devşirilmiş, kes-yapıştır tarzı peypırlar . Klâsik ders anlatan hocalarda da bir sorun var. Köklere inme ısrârı. Güncel ile târihsel olan arasında kurulan sakat bir ilişki bu. Evet, târihten kopuk, onun birikimlerinden soyutlanmış bir güncelciliğe tepki olarak ortaya çıkıyor. Ama başka bir savrulmaya yol açıyor. Neticede, her şeyin târihsel köklerine inmek adına, güncelden kopuk, geçmişte kaybolmaya yol açan bir geçmişçilik zuhur ediyor. Aslında bu iki aşırılık birbirini emziriyor. İlkini, yâni güncelci (aktüalizm) yaklaşımı Anglosakson gelenekle ilişkilendirebiliriz. Bu, know-how'cı bir gelenek. "Lâfı uzatmayı" sevmiyor. Bilgiyi işe yararlılıkla ölçüyor. Pratik yarardan kopuk bilgilenmeyi dışlıyor. Kıt'a Avrupası geleneği ise tam aksine, know what ilkesinden hareket ediyor. Köklere, derinliklere