İsveç ve Finlandiya'nın Türkiye'ye sunduğu fırsat

Ukrayna-Rusya savaşı, şimdilik tam da NATO, daha doğrusu Angloamerikan dünyânın beklentileri istikâmetinde seyrediyor. Bu savaşın, hayli uzun zamandır, belki de Obama devrinden başlayarak hazırlandığı anlaşılıyor. Savaşın sert çekirdeğinde, kıt'asal bir düzlemde ifâde edilecek olursa, bir Atlantik-Pasifik hesaplaşması var. Sert çekirdekte temel hesaplaşma doğrudan ve bir anda değil, süreci kabuk kabuk soyarak ilerliyor. İlk evrede eş anlı yürütülen iki hedef var. Buna göre, Anglosakson blok, Rusya ile derin bağımlılık ilişkilerine girerek şirâzesinden çıktığı düşünülen Kıt'a Avrupasını Avrasya'dan koparmayı plânlayıp, programladı. Bu sürecin laboratuvarı da Ukrayna oldu. Rusya, yorucu ve yıpratıcı bir savaşa mahkûm edildi. Rus ordusu ile içerideki İngiliz gizli servisinin palazlandırıp silâhlandırdığı NAZİ bozuntusu AZOV birlikleri arasına sıkışan Ukrayna perişan oluyormuş, yakılıp yıkılıyormuş, Batı için ne gamAma mesele, Trump devrinde iyice dağılan, savrulan NATO'nun sâdece konsolidasyonu değildi. Bu aynı zamanda bir genişleme operasyonuydu. NATO, Polonya'dan Macaristan'a, oradan Hırvatistan ve Arnavutluk'a kadar zâten genişlemişti. Baltık Denizi'nden Girit'e dikey bir hat oluşturuldu. Yunanistan, tam bir vassal devlet davranışıyla teslim oldu. Haritanın kuzeyinde ise NATO'nun genişlemesi eksik kaldı. Estonya, Letonya ve Litvanya gibi mini devletçiklerle bu işin başarılamayacağı ortadaydı. II. Genel Savaşı sonrasında kurulan düzende, NATO'nun dışında kalan Finlandiya ve İsveç ne yapılıp edilip, Rusya tehdidi bahane edilip derhâl NATO'ya alınmalıydı. Diğer taraftan, Almanya ve Japonya'nın silahlanması ve ordulaşması önündeki tekmil manialar kaldırılacak ve sıkıştırma tamamlanacaktı. Son yazıda da vurguladığımız üzere, kadim NATO müttefiki Türkiye denklemin dışında kalıyordu. Sâdece dışlanmayla kalsa iyi; Türkiye'yi kuşatma plânı da devredeydi. Kuzey Sûriye ve Irak'ta oluşturulmaya başlanan bir PKK devleti için düğmeye basılmıştı. PKK'yı devletleştirmek için sona yaklaşıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Neocon Victoria Nuland'ın yaptığı, PKK'ya kaynak aktarımını zora sokan ekonomik kısıtlamaların kaldırıldığına dâir açıklama bu finale işâret ediyor. Bu arada Türkiye, NATO tarafından şımartılan Yunanistan'ın had bilmez taleplerine ve tacizlerine mâruz kalıyordu. ABD-Almanya-Fransa "kapı gibi" Yunanistan'ın arkasında olduklarını her fırsatta, bilhassa da ortak askerî tatbikatlarda ortaya koyuyorlardı. En son olarak, Yunanistan'ın Rus gazından mahrum kalan Avrupa'nın bu ihtiyacını karşılamak için bir enerji üssü yapılması kararı, sürecin Türkiye açısından ne kadar dramatik bir tırmanışa geçtiğine işâret ediyor. Yunanistan bununla da yetinmeyip, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de yaptığı açılımı boğmak için BAE, İsrâil ve Mısır ile başka bir ittifak geliştiriyordu. Bu bağlamlara dikkât kesilerek bakıldığında, Türkiye'nin son zamanlarda yürüttüğü, Mısır, İsrâil ve BAE ile buzları eritme teşebbüslerinden ümitvâr olmanın ne kadar nâfile olduğu anlaşılabilir. Rusya'nın Sûriye'den görece çekilmesinin doğurduğu boşlukları maalesef İran doldurmaya başladı. Haşdişabi'nin artık Sûriye'de de olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.