İktidârlar ve muhâlefetler

İran'da yaşanan protesto hâdiseleri üçüncü ayını ikmâl etti. Daha evvel yaşanan ve kısa zaman zarfında bastırılanlardan farklı bir tablo ile karşı karşıyaya olduğumuz muhakkak. Gencecik Kürt kökenli bir İranlı kızın ahlâk polisi tarafından katledilmesi, rejimin on senelere sâri olan baskılarının meydana getirdiği tekmil hissiyatları ateşledi. Kısa bir zaman zarfında İran'ın tamâmına yayılan kitle gösterileri başladı ve bir türlü bitmek bilmiyor. Sanki Arap Baharı'ndan sonra bir Fars Baharı yaşanıyor. Muhtemelen dineceği de yok. Rejim, bugüne kadar yaşadığı en ağır manzara ile yüzleşmek durumunda. Şu ana kadar bildik usulleri uyguluyor ve şiddete müracaat ediyor. Ama bu tatbikatlar hâdiseleri yatıştırmak şöyle dursun, tam aksine azdırıyor. Arada bir rejim tarafından acemice verilen yumuşama mesajlarına da rast geliyoruz. Bunun da sadra şifâ bir tarafı yok. Ahlâk polisinin lağvedilmesi, reformist bâzı kararların hayâta geçirilmesinin, rejimin restorasyonunu temin edip İran'a istikrar getirmeyeceği çok âşikâr. İran'daki kıyam hâli "devrimci" bir mâhiyet taşıyor. Mollalar rejimin topyekûn ortadan kalkmasını arzu ediyor. İran'da kısa bir süre bulundum. Gördüklerim ve orada uzun zamandır yaşayan Türk dostlarımın anlattıklarına dayalı olarak rejimin halk nezdinde fazlaca bir itibârının kalmadığı âşikârdı. Farslar mutedil kültüre sâhip bir zarif millettir. Yaygın bir mutsuzluk ve şikâyet söylemi vardı. İnsanlar söyleniyor; lâkin bunu umutsuzluk ile eşlendirerek yapıyorlardı. Nihâî tahlilde garip bir kabulleniş hissediyordum. Artık bu eşiğin aşılmış olduğunu görüyoruz. Pekiyi de ne olacak İran'daki muhalefetin yapısına baktığımızda son derecede yaygın olmasına, kitleselleşmesine rağmen bir örgütsüzlük hâli hemen dikkate çarpıyor. Ortada bu tepkileri toplayacak ve yoğunlaştırarak netice alacak bir siyâsal parti mevcut değil. İllâ ki olması da gerekmez. Sivil bir örgüt de aynı vazifeyi görebilir. Meselâ 1980'lerin başında Polonya'da Solidarnosz hareketi muhalefeti örgütlemiş ve netice almıştı. İran'da manzara son derecede dağınık. Bu gibi durumlarda umûmiyetle yerleşik yapılar devreye girer. Bilhassa ordunun ne yapacağı son derecede tâyin edici olur. Romanya'da Çavuşevsku'nun devrilmesi de böyle oldu. Çavuşevsku'nun ordusu halk isyânının yanında yer aldı ve diktatör devrildi. İran'da askerî ve yarı askerî yapılar; daha somut olarak ifâde edecek olursam, İran Ordusu ile Rejim Muhafızları ve Besiç arasında bir bölünmeden bahsediliyor. Eğer bu doğruysa ve derinleşiyorsa İran için bir iç savaş kaçınılmaz demektir. Ama bu yıkıcı iç hesaplaşmadan İran'ın tek parça olarak sıyrılıp sıyrılmayacağı bir başka mevzudur. Arap Baharı'nın nasıl bir felâketle neticelendiğini biliyoruz. Bunun İran için de vârit olacağını düşünüyorum. Elbette bölgesel olarak bundan tekmil komşuların etkileneceğini de hesap etmek gerekir.Bugün dünyâda yaşanan ve her yeri çölleştiren krizlerden etkilenmeyen toplum neredeyse yok gibidir. Durgunluk, hayat pahalılığı ve tedârik zincirlerindeki kopuşlar derinleş(tiril)erek devâm ediyor. ABD'den Avrupa'ya, oradan Çin'e kadar geniş bir yelpazede, çeşitli yoğunluklarda yaşanıyor bu süreçler. Konvansiyonel basın nedense bu protest dalgaları fazlaca odağa almıyor. Ama sosyal medyadan sızan haberler büyük bir çalkantının yaşanmakta olduğuna ve büyüyeceğine işâret ediyor. Avrupa'da, yâni demokratik olarak protesto hakkının kurumsallaştığı yerlerde kitleler hemen tepki veriyor. Çin ve İran gibi bu hakkın baskılandığı yerlerde, kamuoyları büyük riskler göze alarak ve gecikmeli de olsa bu kervâna katılıyor. Ama hepsinin spontan ve örgütsüz olduğu dikkât çekiyor. Buna