Batı kamuoylarının hâl-i pür melâli

Ekonomiyi iyi bilen bir ahbabım, bir defâsında bana, biraz da muzip bir edayla, "Ekonomi dediğin , sağından bak arz; solundan bak taleptir" demişti. Derinlikler, çok defâ basit gibi görünen bir şeylerin içinden gelir. Bu, basit; lâkin derinlikli ifâdeyi zaman içinde anladığımı zannediyorum.Modern dünyâya her boyutuyla şekil veren kapitalizm de, kendisini üretim ve tüketim aksında ortaya koyar. Üretim ve tüketim kavramları, arz ve talebin bir başka yüzüdür. Lâkin burada bir ince meseleye dikkât etmek gerekir. Üretim ve tüketim sâdece kapitalizme has değildir. Târih, tekmil, bir üretim ve tüketim târihidir. Kapitalizme has olan hâdisenin, bu ikisi arasındaki dengesizliği akıl almaz bir şekilde derinleştirmek ve içinden çıkılmaz hâle getirmesi olmalıdır. Binlerce senelik zaman içinde, insanlığın ortaya koyduğu üretim, ne fazlaca artmış, ne de azalmıştır. İnkaların uzun târihi içinde üretim hacmi sarsıcı artışlar yaşamış mıdır Veyâ 5000 senelik târihi içinde kadim Çin'in veyâ Mısır'ın üretimi, "şuradan buraya geldi" kabilinden tantanalı bir grafik gören var mı Haydi o kadar uzağa gitmeyelim; mirasçısı olduğumuz Osmanlı'nın üretim hacmindeki artışlar, fetihlerle kazanılan yeni toprakların üretim süreçlerine eklemlenmesinin hâricinde bir karşılık bulmaz.Kapitalizm, üretim sürecini, özgür fiyatlama ve değişim değerini yaygınlaştırarak ve kârın maksimizasyonu ilkesi ile kamçılayarak "sonsuza" evriltti. Bununla iribatlı olarak bilimler ve teknolojiler çılgınca desteklendi. Neticede, bilhassa sanayi kapitalizmi üzerinden üretim hacmi hem nitelik hem de nicelik olarak insafsızca şişti. Kapitalizme eşlik eden temel sâik kârın maksimizasyonu olduğu için bu büyüme, bilhassa emek olmak üzere mâliyetleri baskılayarak hayâta geçirildi. Ezcümle, üretim veyâ arzdaki şişme, potansiyel talebin baskılanması üzerinden gerçekleşti. Modern târihin, insanlığı geçici bolluk devirleri ile buhranlar arasında yaşamaya mahkûm eden temel çatlağı da budur. Kapitalizm-akılcılık ilişkisi şâibelidir. Onun için bâzı felsefecilerin çıkıp, Batı aklına düzdüğü övgüleri, en hafifinden târih umursamazlığı ile açıklayabiliriz. Bilhassa, modern felsefe, bilim seviyesinden Batı aklına yapılan övgüler üzerinden, olsa olsa derindeki akıl dışılığı örtmek adına kozmetik sayılabilecek bir gayrettir.Arz ile talep, yâni üretim ile tüketim arasındaki çelişkiyi gidermek için bugüne kadar üç temel çözüm yolu hayâta geçirildi. İlk ikisi, daha evvelki pek çok yazımda belirttiğim üzere, "savaş" ve "yeniden bölüşüm"dür. İlkinde talep bastırılmakta, ikincisinde ise üzerindeki barajın kapakları bir miktar açılarak serbestleştirilmektedir. Modern demokrasiler bu kapak kaldırmanın fonksiyonudur. Arzdaki fazlayı, orta sınıflaşmalara emdirmektir bu. Ama bu da yetmedi. Kapitalizm, nihâyet üçüncü yol olarak ABD mahreçli, borç kapitalizmi olarak da tescil edilen , kitleleri krediler üzerinden borçlandırarak tüketimi azgınlaştırmak yolunu seçti. Tüketim kapitalizmi veyâ tüketim toplumu olarak târif gören bu süreçler, aslında kapitalizme mündemiç derin bir çelişkinin farklı sûretleri olarak anlaşılmalıdır.Pekiyi, mesele çözüldü mü Hayır. Bir defâ ister yeniden bölüşüm üzerinden olsun, ister borçlandırma ağları üzerinden olsun, açığa çıkarılan tüketim hâdisesi bizzât üretim süreçlerinin altını oymaya başladı. Açalım: Yeniden bölüşüm kapitalizmi, emeği donattığı garantiler üzerinden onu uyuşturdu. (1960'larda yaygınlaşan uyuşturucu meselesi sâdece bir ilâç meselesi değil, aynı zamanda kültürel bir meseleydi). Orta sınıflaşma, göreli bir tüketim