Bir güneşte sekiz isim

İzmir'den Hüseyin Günay: "Hey aşık efendi! Sekiz esmanın mazharı olan güneşi. Burada geçen sekiz esma hangileridir"

Şefkat Daha Nezihtir

Sekizinci Mektup'ta Üstad Saîd Nursî Hazretleri, Hazret-i Yâkup Aleyhisselâm'ın Hazret-i Yûsuf Aleyhisselâm'a karşı şiddetli hissinin temelinde yatan hakîkatin ne olduğunu soruşturur. Bu, daha önce de İmam-ı Rabbânî tarafından gündeme getirilmiştir ve buna "aşk ve muhabbet" denmiştir. Oysa Saîd Nursî hazretlerine göre bu kuvvetli hisler aşk ve muhabbet değil; şefkattir. Yani Hazret-i Yâkup Aleyhisselâm, Hazret-i Yûsuf Aleyhisselâm'a şiddetli aşkından dolayı değil, kuvvetli şefkatinden dolayı hasret duymuştur. Nihâyet yıllar sonra bir gün Hazret-i Yûsuf'un (as) gömleğinin kokusunu tâ Mısır'dan algılayabilmiştir.

Bediüzzaman der ki: "Şefkat bütün envâıyla lâtîf ve nezihtir. Aşk ve muhabbet ise, çok envâına tenezzül edilmiyor." Şefkat, peygamberlik makamına daha lâyıktır. Fakat aşk ve muhabbetin, Allah'tan başkasına şiddetli biçimde duyulmasını farz etmek, yüksek peygamberlik makamına uygun düşmüyor.

Demek Kur'ân-ı Hakîm'in parlak bir şekilde bildirdiği ve Rahîm ismine ulaşmaya vesîle olan Yâkup Aleyhisselâm'ın yaşadığı şiddetli duygular, yüksek bir şefkat derecesidir. Vedûd ismine ulaşmaya vesîle olan aşk ise, Züleyhâ'nın Yûsuf Aleyhisselâm'a karşı duyduğu muhabbette söz konusudur.

Aşk ve Şefkat Farkı

Bir zat şefkat ettiği evlâdı münasebetiyle bütün yavrulara, hattâ bütün canlılara şefkat eder ve Rahîm isminin genişliğini bütün yürek sahiplerinde görür ve gösterir. Halbuki aşk yalnız sevgiliye mahsus duyulur. Hattâ her şeyi sevgiliye fedâ ettirir. Sevgiliyi övmek ve güzel göstermek için de aşk, başka güzelleri hürmetten düşürtür. Hattâ âşıklar o derece ileri giderler ki, "Güneş sevgilimin güzelliğini görüp utanıyor. Görmemek için bulut perdesini başına geçiriyor." Diyecek kadar sevgililerini güneşten daha güzel gösterme çabasına girerler.

İşte Üstad Bedîüzzaman burada, aşk belâsına güneşin gözden düşürülmesini görmezden gelmez ve âşıklara çıkışır:

"Hey âşık efendi!" der, "Ne hakkın var, sekiz büyük ismin bir nûrânî sayfası olan güneşi böyle utandırıyorsun"1

Sekiz Esma

Saîd Nursî Hazretleri güneş sayfasında tecellî eden sekiz büyük ismin neler olduğunu bildirmiyor. Fakat, Otuzuncu Lem'ada ele alınan ve işlenen Kuddûs, Adl, Hakem, Ferd, Hay ve Kayyûm isimleri ile İkinci Şuâ'da işlenen Ehad isminden her birisini muhtelif veçheleriyle "ism-i azam" olarak nazara verdiği görülür.2 Bu isimlerin kâinatın her bir yönüyle birlikte güneş üzerinde de tecellîsi ve tasarrufu bulunduğu düşünülmelidir.