Moğollardan Neoconlara mecburi göç dalgaları...

Ümit ederiz ki, okurlarımız zaman olarak birbirine uzak bu iki fitne arasındaki bağlantımızı yadırgamazlar.

Bazı İslâm âlimleri, Peygamberimizin MOĞOL fitnesinden haber verdiğini, Hadis-i Şeriflere dayanarak gösteriyorlar(1). On dokuzuncu yüz yılın sonlarında, "inkâr-ı ulûhiyet fikriyle dinsiz Batı felsefesinden doğan saldırgan ateizm veya komünizmin zamanımızda; Yeni Muhafazakârlık Neocnservatizm troçkizm Enternasyonal sosyalizm gibi kimliklere büründüğünü, ilgisi olanlar bilirler. Bu tahripçi küresel dinsizlik akımının Moğol belasıyla alakasını merak edenler; her iki cereyanın ortak taraflarını dikkatlice bir sayfaya yazdıklarında; İslâm coğrafyasını on ikinci on üçüncü yıllarda kızıl alev gibi kasıp kavurmuş istilâ ile işgali için çok önceden 11 Eylülü planlayarak Arap-İslâm dünyasını yeniden tar u mar eden neocon hareketi arasındaki onlarca alakayı rahatça bulabilecektir. Her iki semavi din karşıtı ve tahribatçı istila hareketinin karşılaştırılmasına geçmeden önce, Peygamberimizin ahir zamandaki dinsizlik hareketinin mahiyetini hadislerle bize haber verdiğini hatırlatmış olalım. Bu dehşetli cereyanın propagandası veya etkisiyle Peygamberimizin "Ahir zaman hadislerini" inkâr eden bazı Müslümanların varlığını da unutmamak gerekiyor. Şeytana uyan kişiye şeytanın kendisini inkâr ettirdiği gibi... Bu önemli mevzuyu, peygamberimizi okuyan Batılı âlim feylesoflar kadar, dünyanın medeni ülkelerinin âlim ve idarecileri de çok merak etmişlerdir. Japonya Başkumandanının İstanbul ulemasına 1900'lerin başında sorduğu bu hadislerle ilgili İstanbul'da bazı kitaplar yazılmış ve çalışmalar ortaya çıkmıştır. Bunlardan bir tanesi de; Bediüzzaman'ın sonradan kitaplaştırdığı "Beşinci Şua" isimli eseridir. Söz konusu cereyanların ilki, yani Moğolların bedeviliği, vahşet ve cehaletine karşın, ahir zamanda Batı felsefesinden çıkan inkâr-ı uluhiyetin daha çok fenlerle irtibatlı olması, bu iki hareketin küçük bir farkı sayılır.

Aralarında yaklaşık altı asır bulunan bu iki istilacı dinsiz hareketin tüm semavi dinleri reddetmeleri, medeniyetlerin mahsulü olan eserlere, yapılara, kütüphanelere, sanata, kültür hazinelerine ve mabetlere düşman olmaları ilginçtir. Her iki fitnekâr hareketin icraatları tarih kitaplarında yazılıdır. Zamanımızın yıkıcı cereyanı Neoconservatistler her ne kadar çeşitli fikir, hadise veya ülkelerin arkalarına saklanmış olsalar da, mahiyetini tahlil ettiğinizde; hunharlıkta, zulümde, kutsalları yıkmada, tarihe düşmanlıkta, insaniyete karşı olmalarında Moğollardan geri kalmadıklarını göreceksiniz.

El kaide örgütünü kuran Neoconlar, teröristleriyle Afganistan'daki bin senelik tapınakları yıktıklarında, troçkist kimliklerini saklamışlardı. Daha sonra Irak'taki tarihi eserleri, müzeleri yağmalayıp kutsal mekânları yıktıklarında da, maalesef Müslümanlar bu hareketi hariciselefi zannetmişti. Suriye Savaşı'nda, buradaki tarihi eserlerin bombalarla yıktırılmalarında da aynı sahneler yaşanmıştı. İmkân bulabilselerdi; Şam-ı Şerif'i işgalden sonra Hicaz'a yürüyeceklerdi. Müslümanların cehaletinden yararlanan Amerika ve İngiliz Neoconları; bu çapulcu tahripçilere utanmadan "İSLAM DEVLETİ" ismini koyarak adeta İslâm ülkeleriyle istihza ediyorlardı. Tıpkı Çingiz'in, Hülagu'nun zalim çapulcuları gibi birden bire Irak ve Suriye'de beş yüz bin vahşi insan ortaya çıkmış; bu iki ülkenin tüm varlıklarını yerle bir etmişlerdi. Bunlar ne Amerika, ne de AB ülkeleriydi. Bunlar; aynen Moğollar gibi medeniyete, insaniyete düşman vahşi çapulculardı.