İktidarın devamı yolunda çatışma...

Bundan önceki iki yazımızda dar ve geniş dairelerde çatışma ile barışın mukayeselerini yapmıştık.Belki de semavi dinler ile, aklı ilâhlaştıran dinsiz felsefesinin yansımalarından kısaca bahsetmeye çalıştık. Fert veya zümrelerde iktidar için bir usul olarak kullanılan bu metodun, bazen de sonradan ortaya çıktığını müşahede ediyoruz. Fertte nefis ve enaniyetin ileri çıkmasıyla kendisini gösteren bu hali, daha öncesinde görülmediğinden çoğu kez garipseriz. Zira şahıs veya zümre gayet fıtri yollarla sulh içinde yürürlerken, bilhassa iktidara ulaşmalarının akabinde bu manevi hastalıkla ( çatışma,kaos ve savaş) karşılaştıklarını düşünüyoruz. İktidar öncesinde adaleti, barışı ve uhuvveti esas alan fert ve toplumların, kendilerini muktedir gördükleri noktada yakalandıkları " çatışma duygusunun psikolojik tahlilleri" konumuzun dışında kaldığından, burada yalnızca; idare veya iktidarını kaybetme endişesine kapılanların sarıldıkları " çatışma-savaş" hali üzerinde kısaca duracağız. Endişenin duyguları tetiklediği ve duyguların da muhakemeye müdahale ettiği bu halet-i ruhiyelerin çoğu kez cinayet ve savaşlara tahvil edildiğini de biliyoruz. İktidarını kaybetme korkusu ile harekete geçen bir kısım kişi veya gurupların, çatışma metoduyla girdiği yeni yolda kullandıkları usullerin, delillerin, dayanakların veya sebeplerin mantıki olup olmamaları elbette önemli değil. Burada söz konusu ruh haline bürünenin telakkisi, enfüsi tahlilleri ve kendince mantıki mukayeseleri söz konusudur.Bediüzzamanın tabiriyle "kör hissiyatın" halet-i ruhiyesine galebesiyle bu yanlış yola girenlerin akıbetlerinin kestirmek de kolay olmuyor. Farkına varıp tedbir alınmadığı takdirde, çoğu kez kişi ve zümrenin felaketine sebep olduğunu da biliyor ve bazen de müşahede ediyoruz. Aile içinde, küçük bir cemaatte veya sosyal toplumlarda ulaştığı iktidarı başkasına kaptırma endişesi kadar, demokrasinin kaideleriyle bir milletin yönetimine gelmiş şahıs veya şahıslar için de bu " teori" söz konusudur. Demokratik yollarla rakiplerine galip gelemeyeceğini ve dolayısıyla iktidarını kaybedeceğini hissettikleri zaman, içerde veya dışarda çatışmaya giren siyasetçilerin sayısı azımsanmayacak çokluktadır. Bu meselede de müşahhas misaller vermeyi uygun bulmuyoruz. Zira çokça tartışılabilinecek veya " su götürecek" nitelikte, ortada yüzlerce vakıa ve pozisyonla karşı karşıyayız. İktidarlarını koruma uğruna bu hastalıklı halet-i ruhiyeye girmiş olan idarecilerin " korumacılık" refleksleri de önemli. Kendisinin idarecilik pozisyonunda ayrılmasıyla, idaresine verilenlerin karşı taraflarca yağmalanacağını, tahrip edileceğini veya yok edileceğini zanneden kişi veya komitelerin zamanla " istibdat üslubuna" geçmelerine de çokça şahit olmuşuz. Genellikle kendilerine bir rakip bularak veya düşman üreterek ( bazen rakiplerini başkası da bulabilir) iktidarını karşı cepheye hücum üzerinden tahkim etmeye çalışıyorlar. Mesela Fransa'da Macron'un iktidarının devamı için icat edilen " SARI YELEKLİLER" gibi... Türkiye idarecilerimizin