"Atatürk'ün vizyonu" Laik Cumhuriyet

Cumhuriyetimizin 99. yılını büyük bir coşkuyla kutladık. Cumhuriyetimiz 99 yıl sonra bugün pek çok sorunla karşı karşıyadır. 60-70 yıllık yanlış politikalar, bitip tükenmek bilmeyen Cumhuriyet düşmanlığı, karşı devrimci geri dönüş çabaları nedeniyle Cumhuriyetimiz çok kan kaybetmiştir. Ancak asla umutsuz değiliz, olmamalıyız. Çünkü Cumhuriyetimizin temeli çok sağlamdır. Cumhuriyetimizin yarattığı çağdaş değişim ve dönüşüm çok köklüdür. Cumhuriyetimizin kazanımları toplum tarafından benimsenmiştir. Türkiye'mizi, tarihin karanlık çağlarına geri döndürmek isteyen köhnemiş, çürümüş zihniyetlerin Cumhuriyet birikimi karşısında hiçbir şansı yoktur.BİZİM CUMHURİYETİMİZBizim Cumhuriyetimizin temelinde "tam bağımsızlık", "ulusal egemenlik" ve "çağdaş uygarlık" vardır. Cumhuriyetimizin en önemli özelliği ise laikliğidir. Atatürk'ün ifadesiyle "Cumhuriyetimizin karakteri laiktir."Tam bağımsızlık için önce Kurtuluş Savaşı kazanılmış, sonra Lozan'da kapitülasyonlar kaldırılmıştır. Böylece Osmanlı'nın siyaset, ekonomi, hukuk, eğitim, kültür vb. alanlarındaki tüm bağımlılıklarına son verilerek tam bağımsızlık sağlanmıştır.Cumhuriyetimiz, kendini "Allah'ın yeryüzündeki gölgesi" olarak gören yüzlerce yıllık, artık köhnemiş sultanhalife düzenine son vermiş, kayıtlı ve şartlı millet egemenliği, yani meşrutiyet yerine, "kayıtsız şartsız millet egemenliğini" gerçekleştirmiştir.Atatürk, 1920'de üzerine padişah gölgesi düşmeyen TBMM'yi açarak, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" diyen 1921 Anayasası'nı kabul ederek, 1922'de saltanatı, 1924'te halifeliği kaldırarak, 1923'te halkı siyasal katılıma alıştıracak bir siyasal parti (CHP'yi) kurarak ve 1930-1934'te kadınlara siyasal haklar vererek Türkiye'de demokrasinin altyapısını hazırlamıştır. Türkiye'de demokrasiye giden yolu cumhuriyet açmıştır.Cumhuriyetimiz ümmetten "millet", kuldan "birey" yaratmıştır. Osmanlı'da padişahın önünde "tebaa" olan halk, Cumhuriyet'te hukuk önünde "yurttaş" olmuştur. Cumhuriyetimiz yurttaşları arasında "fırsat eşitliği" yaratmıştır. Atatürk'ün tabiriyle "Cumhuriyet imkân demektir." Cumhuriyetin yarattığı bu "fırsat eşitliği" ve "imkân" sayesindedir ki Anadolu'nun herhangi bir köyünde doğan hiçbir ayrıcalık sahibi olmayan sıradan halk çocukları Türkiye Cumhuriyeti'nde en üst makamlara kadar yükselebilmişler, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı olabilmişlerdir.Cumhuriyetimiz "Türk Milletini" tanımlarken etnik köken, din ve mezhep bağını değil, "vatandaşlık bağını" esas almıştır. 1924Anayasası'nın88.maddesitam olarak şöyledir: "Türkiye'de din ve ırk ayırdedilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese 'Türk' denir."Cumhuriyetimizin kültür kökleri Türk tarihi ve Türk dilidir. Cumhuriyetimiz bir taraftan bizi, Osmanlı döneminde kopuk olduğumuz tarihimizle buluşturmuş, köklerimize bağlamıştır; diğer taraftan yüzyıllar boyunca Arapça ve Farsçanın baskısı altında yok olmaya yüz tutan Türkçemizi kurtarmıştır.Cumhuriyetimiz "naslara" dayanan "dinsel hukuk" yerine, insan aklının ve insanlık birikiminin eseri "pozitif hukuku" benimsemiştir. Cumhuriyetimiz dinsel kanunlar yerine dünyevi kanunları kabul etmiştir.Cumhuriyetimizin temelinde akıl ve bilim vardır. Cumhuriyetimizin kurucu önderi Atatürk'ün ifadesiyle; "Dünyada her şey için; maddiyat için, maneviyat için, hayat için, başarı için en hakiki mürşit (yol gösterici) ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında mürşit aramak gaflettir, cehalettir, sapkınlıktır." (Atatürk, 22 Eylül 1924, Samsun)Cumhuriyetimiz her bakımdan aydınlanmacıdır. Cumhuriyetin en yaygın aydınlanma kurumları okullardır. Cumhuriyet aydınlanmasının temelinde "çağdaş eğitim" vardır. Cumhuriyetin çağdaş eğitim anlayışı akılcı, bilimsel, laik, ulusal ve karma eğitimdir.Cumhuriyetimizin yönü, Atatürk'ün ifadesiyle "muasır medeniyete", yani "çağdaş uygarlığa" dönüktür. Cumhuriyetimiz resim, heykel, tiyatro gibi güzel sanatlarda ilerlemeyi gerekli görmüştür: Cumhuriyetimiz toplumun giyinişiyle, görünüşüyle, düşünüşüyle, yaşayışıyla, eserleriyle her bakımdan çağdaşlaşmasını esas almıştır.Cumhuriyetimiz, yüzyıllardır tüm dünyada hakları gasp edilen kadına, insanlık onuruna yakışır haklar vermiştir. Türk kadınının "medeni" ve "siyasi" tüm hakları Cumhuriyetin eseridir. İsmet İnönü'nün deyişiyle Cumhuriyet Devrimi, "kadını kurtaran devrimdir."Cumhuriyetimiz ekonomik bağımsızlığı ve ulusal kalkınmayı esas almıştır. Bunun için önce Lozan'da Osmanlı'dan kalma kapitülasyonlar kaldırılarak ekonomik bağımsızlık sağlanmış, sonra mümkün olduğunca az dış borç alınarak, daha çok yerli kaynaklara dayanılarak ekonomik kalkınma gerçekleştirilmiştir.Cumhuriyetimiz, saldırgan, fetihçi değil, barışseverdir. Atatürk'ün "yurtta sulh, cihanda sulh" sözü Cumhuriyetimizin evrensel ilkelerinden biridir. Cumhuriyetimiz ülkemizi, tarihimizin en uzun süreli, -şimdilik 99 yıllık- kesintisiz bir barış dönemine kavuşturmuştur.Cumhuriyet Atatürk'ün EseridirAtatürk Nutuk'ta, "Anadolu'ya çıkarken millet egemenliğine dayanan tam bağımsız yeni bir devlet kurmayı amaçladığını" söylüyor.Gerçekten de Atatürk, Kurtuluş Savaşı boyunca her önemli adımında "milli iradeye" dayanmış, "milli iradeye" vurgu yapmıştır. "Milli iradeyi etkin, milli kuvvetleri hâkim kılmak esastır" diyen Erzurum Kongresi kararından, "Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır" diyen Amasya Genelgesi kararına, TBMM açılır açılmaz dile getirdiği "Meclisin üstünde hiçbir güç ve kuvvet yoktur" kararından, 1921 Anayasası'ndaki "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" kararına kadar her fırsatta "milli iradeden" söz etmiştir. 1919'da Sivas'ta kurduğu gazetenin adı "İrade-i Milliye", Ankara'da kurduğu gazetenin adı "Hakimiyeti Milliye"dir.Atatürk, Ankara Palas'da bir baloda.Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nda iki farklı odağa karşı iki farklı mücadeleyi eş zamanlı olarak yürütmüştü. Bir taraftan işgalci emperyalizme karşı ulusal bağımsızlık mücadelesi, diğer taraftan saraya karşı ulusal egemenlik mücadelesi vermiştir. Atatürk, Nutuk'ta, Kurtuluş Savaşı yıllarında iki fikrin savaştığını şöyle anlatıyor:"Saltanat devrinden Cumhuriyet devrine geçebilmek için, herkesin bildiği gibi bir geçiş devresi yaşadık. Bu devirde iki fikir ve görüş, birbiriyle mütemadiyen mücadele etti. O fikirlerden biri saltanat devrinin devam ettirilmesiydi. Bu fikrin taraftarları belli idi. Diğer fikir, saltanat idaresine son vererek cumhuriyet idaresi kurmaktı. Bu bizim fikrimizdi. Biz fikrimizi açık söylemekte mahzur görüyorduk. Ancak görüşümüzün uygulanma kabiliyetini saklı tutup münasip zamanda tatbik edebilmek için saltanat taraftarlarının fikirlerini uygulama sahasından uzaklaştırmak mecburiyetinde idik. Yeni kanunlar yapıldıkça, bilhassa Anayasa yapılırken saltanat taraftarları padişah ve halifenin hak ve yetkilerinin belirtilmesinde ısrar ederlerdi. Biz bunun zamanı gelmediğini veya lüzumlu olmadığını bildirerek meselenin o yönünü söylemeden geçmekte fayda görüyorduk." Atatürk, her ne kadar Nutuk'ta, saltanat taraftarlarına karşı cumhuriyet için mücadele edenlerden "biz" diye söz etse de bu mücadelede onun yanında pek fazla kişi yoktu. Emperyalizme karşı "bağımsızlık" mücadelesinde Atatürk'ün yanında duran silah arkadaşları bile saraya karşı ulusal egemenlik mücadelesi cumhuriyete doğru evrildikçe onu yalnız bırakmışlar, hatta ona cephe almışlardı. Atatürk bu gerçeği yine Nutuk'ta şöyle ifade ediyor:"Milli Mücadele'ye beraber başlayan yolculardan bazıları, milli hayatın bugünkü Cumhuriyet ve Cumhuriyet Kanunlarına kadar gelen gelişmelerde kendi fikri ve ruhi yeteneklerinin kavrama sınırı bittikçe bana karşı direnişe ve muhalefete geçmişlerdir. (...) Ben milletin vicdanında ve geleceğinde hissettiğim büyük gelişme yeteneğini bir milli sır gibi vicdanımda taşıyarak yavaş yavaş bütün toplumumuza uygulamak mecburiyetinde idim."Görüldüğü gibi Atatürk, cumhuriyet ve Cumhuriyet Kanunlarını yakın arkadaşlarının bile muhalefeti nedeniyle "vicdanında milli bir sır" olarak saklamıştı. Atatürk, zamanı gelmeden "vicdanındaki milli sırrı"