Kaşıkçı Elması'yla ilgili hikâyeler

Hazine Dairesi içinde büyükçe bir ahşap vitrin içinde çok sayıdaki mücevher ile birlikte teşhir edilen Kaşıkçı Elması gerektiği kadar fark edilmiyor, onca mücevher neredeyse tuğla büyüklüğündeki zümrütler arasında kayboluyordu. İlban Ağabey veçelebi davranışlarıyla herkesin gönlünü fetheden Erol Çığırgan ile baş başa verip yeni bir sergileme vitrini buldukTopkapı Sarayı Hazinesi'nin en değerli objelerinden biri olan 86 karatlık Kaşıkçı Elması'nın (TSM H27610; 7x6 cm) XVII. yüzyılda, Sultan IV. Mehmed döneminde saray hazinesine alındığı kabul edilir. Defterdar Sarı Mehmed Paşa'nın XVIII. yüzyıl başında kaleme aldığı "Zübde-i Vekaiyât"ta ayrıntıları ile aktarılan öyküye göre; İstanbul'un Eğrikapı semtindeki mezbelelikte yuvarlakça bir taş bulunur. Bulan kişi taşı üç kaşık karşılığı bir kaşıkçıya satar. Taşı gören bir kuyumcu ise on akçeye satın alır ve bir arkadaşına gösterir. Taşın elmas olduğu ortaya çıkınca paylaşma konusunda anlaşmazlık yaşanır ve iş kuyumcubaşına akseder, o da kuyumculara birer kese akçe verip taşı ellerinden alır. Veziriazam Mustafa Paşa olaydan haberdar olunca taşı kuyumcubaşından satın almak isterse de, bu sırada çıkarılan bir hatt-ı hümayun ile taş padişah hazinesine alınır. Kuyumcubaşına da kapıcıbaşılık görevi ihsan olunur.Elmasın bir başka hikâyesi daha bulunmaktadır. XVIII. yüzyıl sonlarına doğru Fransız subay Pigot, Madras Mihracesi'den aldığı bu taşı Napoleon'un annesine satar. Daha sonra çeşitli savaşların finansmanı için satıldığı ve Mora Valisi Tepedelenli Ali Paşa tarafından alındığı, onun ölümü üzerine de Osmanlı hazinesine geçtiği söylenmektedir. Hemen her elmasta olduğu gibi Kaşıkçı Elması hakkında da çok sayıda rivayet ve hikâye oluşturulması kaçınılmazdır. Osmanlı Saray mücevherleri konusunda yaptığı detaylı araştırmalar sonrası yayınladığı "Osmanlı Saray Mücevheri, Mücevher Üzerinden Tarihi Okumak" adlı kitabının araştırma safhasında Prof. Dr. Gül İrepoğlu bu rivayet ve hikâyelere netlik kazandıracak bir keşifte bulunur. Napoleon'un ortaya çıkışından çok önce 1774-1789 yılları arasında tahta çıkan Sultan I. Abdülhamid'in sorgucunda Kaşıkçı Elması yer almaktadır. Anlaşılan elmas çok daha önceki bir tarihte hazineye girmiştir. Sultan III. Mustafa'nın (1757-1774) portresinde de Kaşıkçı Elması'na benzer bir sorguç bulunmaktadır. Ne yazık ki, Kaşıkçı Elması'nın gerek saraya intikali gerekse kullanımından bahseden herhangi bir arşiv belgesine günümüze kadar rastlanmamıştır.var taboolaDivId "";var taboolaPlacement "";if (adServiceConfig.isMobile()) {taboolaDivId "mid-article-thumbnails_mobile1_milliyet-" 6754350;taboolaPlacement"Mid Article Thumbnails_mobile1_milliyet";}else {taboolaDivId "mid-article-thumbnails_desktop1_milliyet-" 6754350;taboolaPlacement "Mid Article Thumbnails_desktop1_milliyet";}window._taboola window._taboola || ;_taboola.push({ mode: 'thumbnails-mid-a', container: taboolaDivId, placement: taboolaPlacement, target_type: 'mix' });_taboola.push({ article: 'auto', url: 'https:www.milliyet.com.tryazarlarsinan-genimkasikci-elmasiyla-ilgili-hikayeler-6754350' });Nişin içine yapılan vitrinTopkapı Sarayı Hazine Dairesi olarak kullanılan ve Fatih Sultan Mehmed döneminde inşa edilen, daha sonraki dönemlerde çeşitli tadilatlar geçirdiği bilinen mekânda teşhir edilen saray hazinesi bir dönem ahşap vitrinlerin içine konulmuş büyük bir mücevher yığını şeklindeydi. 1964 yılında çekilen "Topkapı" filminin oluşturduğu ilgi sarayda bazı yeni atılımlar yapılmasını gerektiriyordu fakat çok kısıtlı bir bütçeye sahip olunduğu için radikal bir düzenleme yapmak mümkün değildi.1974 yılında sevgili Hocam Prof. Dr. Nurhan Atasoy'un talebiyle doktoramı yapmakta olduğum İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Estetik ve Sanat Tarihi Kürsüsü'ne asistan olarak atandım. Kısa bir süre sonra Topkapı Sarayı'nı Sevenler Derneği üyesi oldum ve hocamın da desteğiyle yönetim kuruluna seçildim. Orada kimler yoktu ki; eski müdür Hayrullah Örs, Orhan Şaik Gökyay, Kemal Çığ, Nurhan Atasoy, Ünsal Yücel ve daha niceleri Bu vesileyle daha önceden de tanıdığım ve zaman zaman bilgisine başvurduğum rahmetli İlban Öz ile daha yakın çalışma fırsatım oldu.Hazine Dairesi içinde büyükçe bir ahşap vitrin içinde çok sayıdaki mücevher ile birlikte teşhir edilen Kaşıkçı Elması gerektiği kadar fark edilmiyor, onca mücevher neredeyse tuğla büyüklüğündeki zümrütler arasında kayboluyordu. İlban Ağabey ve bize öğrettikleri ve çelebi davranışlarıyla herkesin gönlünü fetheden Elektrik Mühendisi rahmetli Erol Çığırgan ile baş başa verip yeni bir sergileme vitrini düşündük.Düşüncemiz gerek Hayrullah Örs gerekse dönemin müdürü Kemal Çığ tarafından memnuniyetle karşılandı, bizi teşvik ettiler ve "Haydi yapın, bakalım!" dediler ama ne yazık ki düşüncemizi gerçekleştirecek paramız yoktu. Sakın aklınıza büyük işler gelmesin! Altı üstü mekândaki bir nişin içine yapılacak basit bir vitrin. Uzun aramalar sonrası saray deposunda eski bir kalorifer sirkülasyon motoru bulduk, ağır devirli bu motoru tamir ettirdik, bir soba borusunun ucunu daraltarak, arkasına yüz mumluk bir ampul koyduk. Daraltılan borudan gelen ışığı elmasa yönelttik, mekanik bir kolu motora bağladık ve elmasın hafifçe sağa sola dönmesini sağladık. Sarayda görevli asistanlar vitrinin içini siyah kadife kumaş ile kapladılar, hemen hemen hiç harcama yapmadan yeni bir sunum gerçekleştirmiş olduk. Yavaşça sağa sola dönen ve üzerinden yansıyan ışıkla çevresine parıltılar saçan Kaşıkçı Elması büyük bir ilgi odağı oldu ve önünde