Bir tek İstanbul var burada adam olacaksın!

Geçmişin İstanbul'unu anlamak için Mıntzuri'nin "İstanbul Anıları"nı okumak gerek. Beşiktaş Çarşısı'ndaki esnaf dayanışması, okuduğu okullardaki arkadaş topluluğu, Rumelihisarı'ndaki günlük yaşantı...Geçen gün bir dostum arayıp İstanbul beyefendiliği ve hanımefendiliği konusunda çalışma yaptığını, eskilerden kimlerle konuşabileceğini sordu. Bir süre düşündüm ve artık bu konuda neredeyse konuşulacak hiç kimse kalmadığının farkına vardım. Bırakalım İstanbul'u artık tüm ülkede böylesi eğitim almış hemen hiç kimse yaşamıyor. Olsa olsa o dönemden kalmış kişilerden eğitim almış çok az sayıda insan var ki bunların büyük bir bölümü de yetmiş yaşının üstünde hayatına devam etmeye çalışıyor.Beşiktaş İskelesi, Abdullah Kardeşler 1890'Yaşamak önemli bir iş'İstanbul kültürü denince aklıma Hagop Mıntzuri gelir. Asıl adı Hagop Demirciyan olan bu kişi 16 Ekim 1886 günü Erzincan'ın Küçük Armıdan Köyü'nde doğar. 11 yaşında, 1897 yılında babası ve amcalarının fırıncılık yaptığı İstanbul'a (Beşiktaş) gelir ve öğrenimini, özel Fransız Okulu, Getronagan Ermeni Okulu ve Robert Kolej'de tamamlar. Sıkıntılı bir hayat sürer ve 1978 yılında doksan dört yaşında İstanbul'da vefat eder. "Gelin ve Kaynana" isimli ilk öyküsünü 1906 yılında yayımlayan yazarın, çeşitli gazete ve dergilerde Ermenice yayımladığı üç yüz otuz sekiz öyküsü ve ona yakın kitabı bulunmaktadır.Silva Kuyumcuyan ile Necdet Sakaoğlu, Hagop Mıntzuri'nin "İstanbul Anıları" isimli kitabına yazdıkları sunuş bölümünde onun felsefesini şu sözlerle açıklamaktalar: "Yaşamak önemli bir iştir ve uzun bir törendir. Bu törene herkesin, günlük olayların gerektirdiği biçimde katılması gerekir. Herkes insanlık görevini yerine getirmeli, yaşamı ciddiye almalıdır. Ama bunu katı, hoşgörüsüz, acımasız olarak değil, ihtiraslardan uzak, yozlaşmadan, sade hâllerle yapmalıdır."İnsanlar ve yapılarMıntzuri'nin çocukluk anıları arasında aktardığı ilginç bir diyalog var:"-Nerelisin dediler.- Dördüncü Ordu'danım.O zamanlar, Doğu'daki Ermenilerin yaşadığı bölgelere bu ismi verirlerdi. Tablakârların hepsi de yaşlıydı. Bolulu ve Konyalıydılar. 'Evet', 'hayır' yerine köyümün kelimelerini kullanıyordum: 'He', 'Yoh' derdim, cevap vermem gerektiğinde. Veya bizim Genicedere'nin, Sinibeze'nin, Kerege'nin köylüleri gibi 'ecük (azıcık), 'bir pırtık' derdim, bir parça diyeceğim yerde. -Hayır oğlum derlerdi, öğretmenin öğrencisine öğrettiği gibi, burası sizin dağlar değil. Evet, hayır diyeceksin. Ecük, bir pırtık nedir Burası İstanbul'dur. Azıcık, bir parça de.var taboolaDivId "";var taboolaPlacement "";if (adServiceConfig.isMobile()) {taboolaDivId "mid-article-thumbnails_mobile1_milliyet-" 6676783;taboolaPlacement"Mid Article Thumbnails_mobile1_milliyet";}else {taboolaDivId "mid-article-thumbnails_desktop1_milliyet-" 6676783;taboolaPlacement "Mid Article Thumbnails_desktop1_milliyet";}window._taboola window._taboola || ;_taboola.push({ mode: 'thumbnails-mid-a', container: taboolaDivId, placement: taboolaPlacement, target_type: 'mix' });_taboola.push({ article: 'auto', url: 'https:www.milliyet.com.tryazarlarsinan-genimbir-tek-istanbul-var-burada-adam-olacaksin-6676783' });-Peki, derdim Ama unuturdum. Bazen de çocuksu bir yaramazlıkla onları kızdırmak için, kendi sözcüklerimi kullanırdım.-Olmadı, olmadı! Derler ve hep aynı öğüdü verirlerdi:-Burası İstanbul'dur. Dünyada bir tek İstanbul var, burada adam olacaksın!" (s. 68).Hagop Mıntzuri'ye bu öğüdü veren insanlar, Çırağan Sarayı'nda pişen yemekleri diğer saray ve köşklere dağıtan kişilerdir. Mıntzuri oldukça yaşlı olduklarını söyler, kendi ise 11-12 yaşlarında bir çocuk. Okula gitmek için Beşiktaş'tan Ortaköy'e doğru yürümekte olan küçük bir çocuk ile ona dilini düzeltmesi için öğütte bulunan insanlar. Üstelik bu insanlar İstanbullu da değiller, Bolu, Konya gibi dönemin taşra olarak nitelenen şehirlerinden gelmişler, ancak yaşadıkları şehir onları, kendi deyimleriyle adam etmiş.Mıntzuri anılarını aktardığı kitabında çoğunlukla 1897-1906 yılları arasında yaşadığı bölgeleri, okuduğu okullara gidiş gelişi sırasında karşılaştığı insanları ve yapıları anlatır. Çoğunluğun, hemen her yere yürüyerek gittiği bir dönemdir, bu yıllar. Elbette bu sayede gider gelirken çok şey görür, çok insanla karşılaşır ve çok değerli anılarınız olurdu. Özellikle lisede okuduğum dönemlerde Üsküdar'dan Kuzguncuk'a yürüyerek gelir ve bu sayede nerede hangi yapı var, hangi