Bir insanı tanımak

Bir insanı tanımak Geçtiğimiz yıllarda Mehmet Yılmaz'ın "Bir insanı ne kadar tanıyabilirsiniz" başlıklı harika bir köşe yazısına denk gelmiş ve saklamıştım. Hafta içi kendim de bu konuyu da içeren bir dizi seminer vermiş ve işim gereği bol bol kişilik analizi yapmışken hafta sonu tatilimde arşivimden yeniden o yazıyı bulmak, profesyonelce yaptıklarımı başka bir gözle ve anlatım diliyle okumak bana şahane geldi. Hem köşe yazısından alıntılar paylaşmak hem de kendi deneyimlerimi aktarmak istedim. Mehmet Yılmaz, "Falancayı gerçekten iyi tanıyorum, cümlesini kurabilmeniz için o insan ile ne kadar süredir iletişim içinde olmalısınız Altı ay Bir yıl Yedi yıl On yıl Daha az Daha fazla" sorusunun cevabını verirken Haruki Murakami'nin muhteşem romanı "Zemberekkuşu'nun Güncesi"nden bir kesitle konuya girmiş, bence şahane olmuş. Haruki Murakami'yi tanımayanlarınız varsa Japonya'nın 20 ve 21. yüzyıldaki en önemli ve en popüler kült yazarlarındandır, bir önce tanışın ve 'İmkânsızın Şarkısı' kitabını okumakla başlayın hatta bütün kitaplarını okuyun. Köşe yazısında insanı tanımakla ilgili özetle söyle diyor; "Şurası bir gerçek ki 'filancayı gerçekten iyi tanıyorum' cümlesi, bir insanın kurabileceği en iddialı cümlelerden biri olmalı. Bunu bilir, bunu söylerim: Gerçekten tanıdığınızı düşündüğünüz kişiyi, onun istediği ölçüde tanıyor olabilirsiniz. Ne kadarını istiyorsa o kadarını gösterir! İyi dostlar dahi haklarında bir kanaat sahibi oldukları insanın aslında başka birisi olduğunu görmüşlerdir. İnsan karakteri biraz da Matruşka bebeklerine benzer. Her bebeğin içinden yeni bir bebek çıkar. Aynı durum karşınızdaki insan için de geçerlidir. Karakterinizin bazen sizin bile farkında olmadığınız yönleri ortaya çıktıkça sizinle ilgili düşüncesi de değişecektir." Kendisine tamamen katılıyorum ama ilavelerim olacak. Bir insanı sevmekle başlar her şey, bunu yapabilmeniz için de kendinizle ilgili meseleleri halletmiş, kendinizi seviyor ve biliyor olmanız gerekir. Ki bu tamamen mümkün değildir. Yargılarınız sizin yaralarınızdan izler taşır. Hatta ailenizin yaralarınızdan da izler taşır. Başlangıç noktası 'Kendini bilmek!' diyebiliriz. Kendini bil! Latincesi "Nosce Te İpsum" olan sözdür. Bu söz yüzyıllar önce Delhi'de Apollon Tapınağı'nın girişinde Latince olarak alınlık denilen yerde yazılıdır. Sinema tarihinin hem spritüel hem fütüristik yanı olan ve en ses getiren olan filmlerinden biri olan Matrix filminde de Neo'nun kahini ziyaret ettiği sahnede evde mutfak kapısının üzerinde bu iki kelime karşımıza çıkar. Bu söz Platon'un hocası olan Sokrates'in öğretisinin özünü oluşturmaktadır. Biz koçlar mesleğimizi icra ederken de aslında güçlü sorularla Sokrates'in öğretisinin izinden gideriz. Yeni dünya düzeninde ihtiyacımız olan liderlik kavramlarını anlatırken de yine aynı temele dayandırırız. Pozitif Liderlik bu çerçevenin üzerine inşa olmuştur. İnsanları tanımaya sanat deniyor. Kolay da bir sanat değil bu. Bunca değişimin, dönüşümün, dönekliğin içinde büyük bir ustalık gerektiriyor. İşte tam bu noktada devreye, bize hayatı görünürde kolaylaştıran, aslına bakılırsa zorlaştıran önyargılarımız giriyor.