Nazar boncuğu (!)

Şampiyonlar Ligi ile birlikte ligi götürmenin, üç günde bir maç yapmanın zorluğu herkesçe beklenen bir durum. Bu yüzden takımlar geniş ve derinlikli kadrolar kuruluyor. Münih yorgunluğuna, üç Türk futbolcunun ilk 11'de oynatılması mecburiyeti de eklenince dün akşamki gibi sonuçlara hazırlıklı olmak gerektiği ortaya çıkıyor. Peki; Okan Buruk'un elindeki kadro ne kadar geniş ve ne kadar derin Geçen seneki ritmini kaybetmiş bir Oliveira, mecburiyetten oynatılan Kazımcan'la, Okan Hocanın işi hayli zor olacak gibi gözüküyor. Davinson'un ardından, ligdeki son üç golü kaydeden Zaha dışında katkı alınabilen yeni bir transfer henüz yok. Ziyech tam işe yarayacak kadar kıpırdanmışken, dün akşamki paslarını "gidiş yolundan" bile "forvet arkası" olamayan Kerem Aktürkoğlu'na ve "yarım" Icardi'ye atmak zorunda kalıyor.


Mertens (nedense) artık vazgeçilmez değil. Tete, Okan Hoca için Barış Alper kadar elzem değil. Sezonun bu kritik haftalarını kayıpsız geçmek için, Muslera, Davinson, Boey ve Torreira yeterli olmuyor. Icardi, sakatlığına rağmen, antrenman yapmadan her maçta oynuyor. Münih'te Bayern'e gol atan Bakambu takımı yenik durumdayken 75'inci dakikada oyuna girebiliyor. Şampiyonlar ligi performansı gurur veren sarı kırmızılılar, ligde de ya zirvede ya da ikinci ama sahadaki performansa bakınca gidişat tam anlamıyla "bıçak sırtı" kıvamında. Hatay'a kaybedilen maç bir nazar boncuğu mu yoksa gerçeklerle yüzleştiren sert bir tokat mı emin değilim. Buruk ve yardımcıları artık Kerem'i sola ya da yedeğe çekse bir türlü, Icardi'yi dinlendirseler başka türlü komplikasyonlarla boğuşacaklar. Çok yönlü, iyi bir-iki orta saha ve takım içi forma adaletiyle sorunlar halledilebilecek gibiyken, her şey karman çorman bir hale dönüşebilir noktaya geldi. Radikal önlem almak şart.