DOĞAL LİDERLİK

Düzce'deki deprem sadece korkutmadı. Aynı zamanda 1999'un acılarını da hatırlattı. Enkaz altında canlar yitirilirken devlet derin uykusundan uyanamamıştı. Yaşı 30'un üstünde olanlar "gerçek" nedir, farkında... Ama gençlere anlattığımızda "masal" sanıyorlar. Değil. Devrin Cumhurbaşkanı Demirel "Ne yapalım altımız çürük" demişti. Oradaydım. Kulaklarımla duydum. Ecevit başbakandı. Deprem bölgesine günler sonra gidebilmişti. Kameralar karşısına geçip "devletin kurumlarına ulaşamıyorum, buradan medya aracılığıyla çağrı yapıyorum" sözünü sarf ettiğinde de oradaydım. Yani... Çöken asılında binalar değildi. Köhnemiş siyaset, kilitçi bürokrasi, asıl işini yapmak yerine darbe peşinde koşan sözde meslek kuruluşları odalar, sendikalar, üniversiteler, manşetlerle hükümet kurup, yıkma heveslisi medya... Hepsi yıkıntıların altında ezilmişti. Şimdi gençler yine "masal" diyecek! Nüfusunun çoğunluğu birinci derece deprem bölgesinde yaşayan Türkiye'nin enkazdan yaralıları çıkartacak arama, kurtarma ekibi bile yoktu. Yabancı ülkelerden gelen timleri, kullandıkları son teknoloji ürünü cihazları, ağzımız açık izliyorduk. Genç gazeteciler olarak Adapazarı'nda, Kocaeli'de, Düzce'de enkazdan, enkaza koşuyorduk. Devletin çöktüğünü görmenin öfkesiyle dolup, taşıyorduk. Sadece sivil dayanışma sayesinde umudu yaşıyorduk. Hiç unutmuyorum. Adapazarı'na o dönemde siyasi yasaklı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan gelmişti. Kolu bandajlıydı. Röportaj taleplerimizi "sadece geçmiş olsun demeye geldim" sözleriyle geri çevirmişti. Ama bir yolunu bulup Adapazarı Belediyesi'nin giriş katındaki toplantıyı izledim. Erdoğan, yanına dönemin Adapazarı Belediye Başkanı rahmetli Aziz Duran'ı alıp Ankara, İstanbul, Konya ve diğer büyükşehir belediyelerinin yetkililerini bir masa etrafında toplamıştı. Önünde Sakarya haritası vardı. Sadece bir saatlik süre zarfında herkese lojistikten,