Nar, domates, elektrik, yol, Polat Alemdar

Güncele dair yazmaktan pek de öyle haz etmeyen bir yazar için ülkede yazılmayı hak edecek bir gündem olmaması büyük bir keyif ve konfor alanı. Müsaadenizle bugün bu keyfin tadını çıkaracağım. Son birkaç yazıda Tacikistan ve Özbekistan seyahatimizden hareketle ata yurduna dair izlenimlerimi paylaştım. Fakat gerek seyahat sebebimiz, gerekse oralara duyduğumuz hasretin sebebi olan ulu zatların insanı sarıp sarmalayan ulvî havası, o ülkelerdeki sosyolojiye, sokağa, insana dair gözlemlerimizin çok önüne geçti. Hal böyle olunca da görünmeyene meftunluğumuz görüneni zikretmemize mâni oldu. Türkiye'nin açmakta hiç de öyle cömert olmadığı konfor alanından istifade ile bugün Orta Asya'da geçirdiğimiz iki haftaya yakın zaman boyunca gördüklerimizi paylaşalım. Ülkelerin başkentlerini ve bir iki büyük şehrini saymazsak seyredilen manzara kırk sene öncenin Türkiye'si. Yollar bozuk, elektrik dağıtımı problem, arabalar eski, fukaralık gani, insanlar ekseriyetle mutlu ve domates çok güzel. İnsanlar mutlu zira ellerindekinin ötesini henüz görmemişler. Böyledir bu iş: tamah edecek fazlayı görmediği müddetçe elindeki az insanı zengin etmeye kâfidir. Azın bize yetmemesinden ziyade, çoğu elde etme ihtirasımız değil midir bizi fakir kılan Sa'düddîn Bey hocamın kulakları çınlasın, istiğnâ ve iktifâ. Bu ikisini bir çözsek bir'e merhaba diyeceğiz belki de.Yol kenarlarında nar satan (onlar anar diyorlar) kırmızı yanaklı, yerel kıyafetli, mütebessim çehreli köylüler var. Hallerinden memnunlar. Yaklaşan arabaya anarı ben satayım kavgası yok, öyle mütevekkil bekleşiyorlar. Bu tevekkül göklerle irtibatın kaviliğinden ziyade atadan öyle görmenin şahsiyete yansıyan sağlam bir izi gibi. Narları dilimlerken, turistler fotoğraflarını çekerken, kendi aralarında konuşurlarken belli ki eğleniyorlar. Kapitalizm onların gönül huzurunu modern insana satabilmenin bir yolunu icat etse kuşkusuz bu köylüler çok zengin olurlardı. Belki inanmayacaksınız ama oralarda domates hâlâ domates gibi kokuyor. Şaşırdığımız şeye bakıp şaşıracağımız hiç aklınıza gelir miydi Biz nimetlerin kendisini bulabiliyoruz ama tadından mahrumuz, onların nimetleri bizimki gibi öyle envai çeşit değil ama tatlı ve kendisi gibi. Elektrik ve su olmayan meskenler de var, saat 22:00'den itibaren elektriğin kesildiği ama insanların bu duruma gayet alışık ve razı olduğu yerleşim yerleri de. Buhara'da Gakgo'nun mekanında oturuyoruz, elektrik gidiyor ve gelmiyor. Mumlarla donatılıyor masa, Cimbali hikaye oluyor birden ve közde Türk Kahvesi kasıla kasıla kuruluyor meydan yerine, sanırsın Timur Han. Çocukluğumun Ankara'sından hatırlarım bu elektrik kesintilerini ve WİFİ'larından mahrum kalan ekip arkadaşlarıma gülerek, kahvemi keyifle höpürdetiyorum, içtiği her yudumda Dikmen'in ara sokaklarında türküsünü söyleyerek dolaşan aşık bir delikanlıyım şimdi ben.Yol mühimdir hatta medeniyettir derler de abartılı bulurdum biraz. 250 kilometreyi 4-5 saatte hoplaya zıplaya gidince insan anlıyor yolun ne büyük bir nimet olduğunu. Yeni yeni çalışmalar başlamış ufaktan... Şehirlere yaklaştıkça nispeten şose-duble karışımı bir endama bürünüyor yollar, büyük şehirlerin civarında otobanımsı, ama geri kalan yerlerde bildiğin ömür törpüsü. Buhara-Taşkent arasını hızlı trenle kat ediyoruz, gayet güzel ve rahat. Taşkent'e yaklaştıkça 2020'li