İnsan Ramazanla büyür

Ramazan-ı mağfiretnişân ayların yalnızca sultanı değil aynı zamanda en devrimcisidir. Sarsar sizi, alışkanlıklarınızı değiştirir, önceliklerinizi yeni değerlendirmelere tabi tutar, size kendi gerçekliğini dayatır, olmazsa olmazlarınızı sorgulatır, çağla ve çağın dayattıklarıyla dalgasını geçer, devrimcidir Ramazan. Çağ hızla akar gider ve bize daha hızlı olmayı telkin eder bütün argümanlarıyla. Telefonun daha hızlısı, arabanın daha hızlısı, işlemcinin daha hızlısı, işlemin, bankanın, kazancın, seyahatin, her bir şeyin daha hızlısını teklif eder. Bize lütfettiği bu hız sayesinde kazanacaklarımızla bizi aldatır, aklımızı çeler ama kaybettiklerimizle ilgilenmez pek. Sabah evden çıkarken bahçede şakıyan sakaları duymamışız ne gam, bir kiraz çiçek açmış tam kırmızı ışığın yeşile döndüğü kavşak kenarında görmemişiz varsın olsun, gravatı bağlarken güneşin doğuşunu kaçırmışız, kemeri çözerken ayın on dördünü görmemişiz, o yağmur öyle şehre yağmış bizden habersiz, o çiçek kendine açmış kendi solmuş, hayat bizsiz yaşanır olmuş ama biz farkında değiliz. Ramazan gelir, sizi kalbinizle biraz daha yakın eder. Bunu nasıl yapıyor bilmiyorum ama yapıyor. Açlıkla mı, teravihle mi, uyku ve yemek düzeninizi alt üst ederek mi, mukabelelerle mi, teheccüdle mi, hepsiyle birden mi yoksa, yahut bunların dışında bilmediğimiz bir tılsımla mı bilemem ama yapıyor. Kalbiyle yakın olunca insan, kuşların sesini duymaya açılıyor kulakları, gözleri beyazla pembenin ahengini fark ediyor kiraz dallarında, koklamaya vakti oluyor insanın kalbiyle yakın olunca üstüne basıp geçeceği çiçekleri eğilip yerden alarak.Ritmi yavaşlıyor dünyanın Ramazan gelince. Her şey daha ağır, daha munis, daha ahenkli, telaşsız, olması gerektiği gibi, hep öyleymiş gibi, öyle olamadığı günler için özür diler gibi bir hale bürünüyor. Dünya daha yavaş dönüyor sanki, yağmur yere daha yavaş düşüyor, akrep ve yelkovan gizli bir iş yavaşlatma eyleminin mümessilleri oluyor; detayları fark etmeye, duymaya, görmeye bir kapı aralanıyor bu yavaşlamadan ve bu fark edişler size hayattan haber veriyor, hızlı yaşandığı vakit neyin kazanıldığını bilemediğiniz hayat, biraz yavaşlayınca nelerin kaybedilmeyeceğini Ramazan'ın saf ve billur aynasında seyrettiriyor size. O mûnis eda, o yavaş ve asil ahenk, o tılsımlı pencereler mübarek devrimcinin her geçen günüyle beraber sizi gayr-ı ihtiyari bir tefekkürün kucağına bırakıyor. Çabasız, uğraşı gerektirmeyen, istesen de başka türlüsünü yapamayacağın enteresan bir tefekkür bu. Pek çoğumuz zannederiz ki çekilip bir köşede, işaret parmağımızı alnımızın kaş hizasına sabitleyerek yaratılışa, insana, zamana, mekana, yere, göğe dair düşünme çabası tefekkürdür, hayır! Bu olsa olsa tefekküre giriş temrinlerinin a,b,c'si olur, ötesi değil. Hakiki tefekkür nedir bilemem ama, Ramazan-ı Şerifin bizi sarıp sarmalayarak, bize bile hissettirmeden, zorlamadan ama mecbur ederek, kalbimizi gayrete getirip tefakkuha yol vererek, oruçlu vakitler boyunca, vecdle tespih çeken bir dervişin cezbeye müştak vücut hareketleri insicamında, sanki