Selamunaleyküm

Eğer selamı yaymak için otobüsün ön kapısından arka kapısına gelene kadar herkese selam veren bir adam veya otobüste boşalan koltukları kollayıp oturacakmış gibi yaparak ihtiyarları yerleştiren liseli bir genç gördüyseniz, umut var demektir.

Geçenlerde karşılaştığım bu iki güzel manzara karşısında umutla doldum gerçekten.

Her ne kadar başkasına yer vermemek için uyku numarası yapanlar, ayakta iki saniye bile duramayacakmış gibi davranıp iner inmez koşar adım asansör kapmaya çalışanlar, madem asansöre koşabiliyorum o zaman merdivenle de çıkabilirim diye düşünememiş olanları da görsek, yine de bu milletten umudumuzu kesmiyoruz.

'Ben' merkezli yaşam biçiminin diğergamlığı bitirme noktasına getirdiği günümüzde böyle selam veren amca ve ihtiyarlara yer ayarlayan genç gibi ince detaylar bize yeniden can oluyor. Tam tersi durum da vâki. Üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi, nefes alıp almadığı konusunda ciddi şüphe duyduğum bir takım zevatı, özellikle sabah saatlerinde, toplu taşımalarda ruhsuz ve cansız görünce içim acıyor. Ne gözlerde fer kalmış, ne gönüllerde ar. Dahası ortada gönül bile kalmamış sanki. Sert ve ketum bakışlar... Katılaşmış ve taşlaşmış ne varsa hepsi bir araya gelip bir cisim oluşturmuş ve adına da birey diyormuşuz gibi bir durum. (Birey'i özellikle kullanıyorum, insan başka şey çünkü. Ayrıca birey olalım, birey olalım diye tutturan ben değildim. Biz insan kalmaktan memnunduk. Buyurun işte size birey.)

Tellallığa hacet yok fakat vaziyet felaket. Şu akıllı (!) telefon mesela... Yahu ilk kim akıllı dedi buna Akıl dediğin muvazeneyi temin için lazım. Ancak bu alet, ortada akıl, muvazene, ölçü hiçbir şey bırakmıyor. Maddi ve manevi ne varsa alıp götürüyor. (Boomer is loading... :)

Mesaj gönderirken gülücüklü emojiler paylaşıyoruz ama bunu paylaşırken yüzümüzde tebessüm yok. Mektup gönderiyoruz ama ortada somut bir mektup yok. Fotoğraf albümlerimiz var ama ortada basılı bir albüm yok. Yazı yazıyoruz ama elimizde kalem yok. Para veriyoruz ama ortada para yok. Çiftlik yönetiyoruz ama elimizin toprağa değdiği yok.

Maddi ve manevi ne varsa alıp götürüyor derken bunu söylüyorum aslında. Hem somut nesneleri elimizin altından çekti hem soyut değerleri vantuz gibi emdi. Onu elimizden bir çekseler sanki uzaydan düşmüşüz de her şeyi yeni baştan tanımlamaya ve kavramaya çalışacakmışız gibi.

Teknolojiye karşı mıyım Elbette hayır. Neticede bu yazıyı klavyeyle yazıyorum. Sadece, kendimizi çok kaptırarak hayatı ıskalamayalım diyorum. Düşünsene dünyanın en güzel yaylasına çıkmışsın, oranın havasını doyasıya soluyacağın ve gerçekten ruhunu dinlendireceğin yerde fotoğraf paylaşma derdine düşmüşsün. Düşme. Bunu diyorum.