Karton bardak, deve dudağı ve rıza

Tanışmadığınız insanlardan dua almayı becerebiliyorsanız korkmayın, hem sizin hem de onun sırtı yere gelmez biiznillah. Düşünsenize daha kendisi Allah'ın rızasını kazanmaya muhtaçken, başkasının o rızayı kazanması için dua eden biri var. Üstelik tanışmıyor bile, yani bir menfaat için dua etmiyor karşıdakine. Sadece diyor ki "Allah'ım, şu kulundan razı ol." E merhametlilerin en yücesi Cenab-ı Hak, "Sen, hiç tanımadığın bir insana, ben ondan razı olayım diye dua ediyorsun demek, o halde ikinizi de affettim." demez mi Der inşallah. Ümitliyiz. Tabi burada mesele, tanışmadığın insana niçin dua edersin; o insan ne yapmış olabilir ki sorusuna verdiğimiz cevapta gizli. Geçenlerde Üsküdar sahilde ailecek nefesleniyoruz. Dedik çay içelim. Bilen bilir. Sahilde çay kahve satan seyyar abiler vardır. Küçük karton bardağa deve dudağı kadar pay bırakıp tatsız lezzetsiz bir çay verirler ve adettendir diye içersin. Keyif veya zevk almak için değil, içmiş olmak için içersin. Bunu her defasında yaparsın ve her defasında da pişman olursun. Yine böyle pişman olacağımı bile bile gittim seyyar abinin yanına. Çay istedim. Birazdan geliyorum yanınıza dedi. Geldi. Çayları aldık. Tam parasını ödemeye yeltenirken 'Ücret alamam, ikram bu' dedi. Neden, nasıl, niçin diye sorayazmışken, 'Hayırsever bir abimiz, termostaki tüm çayların parasını ödedi ve bunu bitirene kadar çay isteyen herkese ücretsiz ver ikram et dedi, ben de öyle yapıyorum' dedi seyyar abimiz. Artık nasıl bir dejenerasyona maruz kalmış ve kendi hayatımızda neleri epeydir yitirmişsek, bir türlü inanamadık. 'Nasıl yani Cidden mi' sorularını sormaktan kendimizi alamadık. Seyyar abimiz 'Dua edersiniz yeter' deyip gitti. Hepimiz olanca samimiyetimizle şöyle okkalı bir, 'Allah razı olsun' çektik. Boğazın eşsiz manzarasına karşı çaylarımızı yudumlarken damağımda karton bardak ve deve dudağı yerine, dimağımda şunlar vardı: "Böyle insanların kaldığını görmek ne güzel. Üsküdar'a mı taşınsak Çaycıya da helal olsun.