İmam Hüseyin üzre on kazğan aşûra pişüp fukaraya bezi oluna

Aşureyi lezzetli kılan unsurlardan biri de on ya da on beş çeşit ürünün, hem tek tek yenildiğinde kendine has tatlarını koruması hem de bir arada tüketildiğinde bambaşka ve çok boyutlu yeni bir tat meydana getirmesidir kanaatimce. Belli sürelerde kaynatmalar, dinlendirmeler, soğuk su ekleyip oda sıcaklığında bekletmeler derken pek çok badire atlattıktan sonra pişen aşure, insanın ve toplumun tekâmülüne örneklik teşkil eder gibi görünmeye başladı gözüme. Önceden yer geçerdim. Şimdi düşündürüyor bir de. (Galiba yaşlanıyorum.) Toplumda da her insan biriciktir ve kendine has tadı, fıtratı vardır fakat bir araya gelerek toplumu oluştururlar. Erkek, erkek olarak; kadın, kadın olarak; anne, anne; baba, baba; çocuk, çocuk olarak kendi kimlikleriyle var olduğu; ama aynı zamanda bir bütün halinde uyumlu bir şekilde yaşamayı becerebildiği sürece lezzetli aşureye benzer bir millet olabiliriz. "Ben aşure sevmem, onu n'apıcaz" diyenleriniz olabilir. "Valla, Allah kurtarsın, ne diyim" Aşure sevmemek için bir sebep bulamıyorum ama sevmek için pek çok şey sayılabilir. (Tabi burada saymayacağım.) Şaka bir yana. Bazı tarih, hadis ve fıkıh kitaplarında yer alan haberlere göre aşure günü; Hz. Âdem'in tövbesinin kabul edildiği, Hz. Yûnus'un balığın karnından çıkarıldığı, Hz. Mûsâ ve Îsâ'nın doğduğu, Hz. Süleyman'a mülkün verildiği, Hz. Dâvûd'un tövbesinin kabul edildiği, Peygamber Efendimiz'in geçmiş ve gelecek bütün günahlarının affedileceğine dair müjde ve teminatın verildiği gün olarak geçer. Aynı zamanda Hz. Hüseyin'in Kerbela'da şehit olması da bu güne denk düşen gelişmelerdendir. Geleneğimizde genellikle bu elim olayı konu alan mersiye türünde 'Muharremiye' şiirleri yazılmış, yas ve hüzünle beraber; yaşanan diğer olaylardan ötürü duyulan sevinç, bir arada terennüm edilmiştir. (Yine aşuredeki farklı lezzetler gibi). Hicri yılın ilk ayının onuncu günü, yani Muharrem'in onu olan aşure gününde ikramlarda bulunmak ve hicretin hikmeti üzerine biraz tefekkür etmek zarar vermez diye düşünüyorum. Hadi ilkini başlatayım. Hicret, göçmek değildir. Göçmen kuşlar gibi karın tokluğuna bir diyardan başka bir diyara konmaya hicret denmez. Hicret, can ve mal korkusuyla kaçmak demek de değil. Hicret, Allah rızası için yola çıkmaktır. Dünyevi emelleri kalpten çıkarıp kutlu bir yönelişe ram olana muhacir denir.