Kim darbeci değil!

Geçenlerde çocukluğumuzun ve ilk gençlik yıllarımızın güzel hatıralarından, spor basınının önemli bir ismini kaybettik. Arkasından güzellemelerin yanı sıra bunu da unutmayalım tarzı paylaşımlar da geldi. Açıkçası bir insanın iyi-kötü, olumlu-olumsuz yönleri olması kadar doğal bir şey yok ama bizdeki durum biraz farklı. Mahalleden birileri ayrıldığında adeta sessizlik yemini edilip, geçmişin karıştırılmasını çöplüklerin karıştırılması ile eş tutup, kapatılması gereken bir hesap varsa öte tarafa bırakmak adet iken aynı hassasiyetin başkaları için esirgenmesi kimseye tuhaf gelmiyor. Beni, geçmişin deşelenmesi değil de geçmişin keyfi deşelenmesi rahatsız ediyor. Cumhurbaşkanının sürekli şikâyet ettiği konuların başında kültürel vesayet geliyor. İlginç bir şekilde kültürel vesayette bir şekilde gedik açmış isimlerin hemen hepsi bu gedikleri Ak Parti iktidarından çok önce açmış ve özgün eserlerini de o dönem ortaya koymuşlar, sonrası çoğunlukla tekrar Dahası bu isimlerin bir kısmı geçmişte elde ettikleri saygınlığı kullanarak kendilerinde her türlü hezeyanı dile getirme hakkını görmekte ve onların bu hamlıklarını da destekleyen geniş bir kitle var. Eminim ki, Ak Parti öncesi o hezeyanların çoğu bizzat mahalle içinden sert bir şekilde eleştirilirdi ama iktidarın cezbedici havası sadece tebessümle karşılanmalarına sebep oluyor. Halit Kıvanç'ın arkasında yazılanlara baktığımda bir kesimin yine kimseyi şaşırtmadığını gördük. Kıvanç'ın darbeci olduğu iması ya da açıkça darbeci olduğunu yazan çizenler oldu. Kıvanç sonuçta bir insandı ve hayatında da gelgitlerin olması şaşırtıcı değil. Birilerinin günahları sırf mahallenin çocukları olduğu için temize çıkarılırken bu tutumun diğerlerinden esirgenmesi çok doğru olmasa gerek. Geçenlerde hayatını kaybeden bir başka güzel insanın arkasından edilen övgü dolu sözler acaba gerçekten tanımamıza vesile mi oldu yoksa artısı ve eksisi ile onu "O" yapan özellikleri kısmen sakat mı bıraktı Bence ikincisi oldu. Gençlik yıllarımda bir dönem Türkiye'yi kasıp kavuran "Bir Dinazorun Anıları'nı okuduğumda yazarın paraya bakış açısındaki iki yüzlülük midemi bulandırmıştı. Aynı Sakıp Ağa'nın gazetecilere pantolonunun boş ceplerini gösterdiği zamanki gibi!.. Para metaforunun keyfi şekilde çarptırılmasının bir ürünü olan bu tavırlar aslında paraya ulaşmakta güçlük çeken insanlarla dalga geçmekle birebirdi ama belli bir aşamadan sonra paranın kazanılması önündeki engeller kalktığı için durumun herkes için aynı olduğunun sanıldığı bir yanılsama oluşuyor birilerinde. Geçenlerde