Dünün ötekileri 'av partisi'nde

Dünyanın hiçbir yerinde insanlar keyfi sebeplerle göç etmiyor, ister iç isterse dış göç olsun göçün arkasında birçok sebep olabiliyor.Türkiye de dahil dünyanın hiçbir ülkesinin anlık yoğun ve düzensiz göçleri kaldırabilecek gücü yok. Sel gibi kapılara yığılan kitleler içeride ister istemez probleme sebep olacaktır. Bu nedenle bu tür problemler karşısında devlet kurumlarının zamanında oluşturulması ve birçok farklı senaryoya göre hazırlıklı olması gerekir.Ben, 70'li yıllarda büyük şehirlere göçen bir ailenin çocuğu olarak; susuz, elektriksiz, kanalizasyonsuz, asfaltsız bir mahallede büyüdüm. Saydıklarımın hepsi sonradan yavaş yavaş geldi. Oturduğum mahalle Ulus'a 7, Kızılay'a 9 km mesafede idi. Bazı geceler yüksek tepelerden Anıtkabir'i ve merkez Ankara'nın ışıltılarını hayranlıkla seyrederdim.Hatırladığım kadarı ile o günün Ankaralı beyefendileri bizim gibi gecekondu sakinlerinden hiç hazzetmezlerdi. Seçim zamanları dışında da pek arayıp soranımız olmazdı. Halimiz köylüden hallice idi. Sütü komşudan, yumurtayı kümesinizdeki tavuktan almak sıradan durumlardı. Herkesin bahçesinde bir iki meyve ağacı ve sebze bahçesi de mutlaka olurdu.Rahmetli Sato dayıma bir Ankara dönüşü memlekettekiler "Hele anlat bakalım bu Ankara dedikleri nasıl bir yer" diye sorduklarında; o da -asıl Ankara'yı hiç görmediği için- haklı olarak "Ula Ankara dedikleri bizim köy gibi üç beş yer, başka da bir şey yok!" demiş.80'li yıllarda Halepçe Katliamından kaçan Peşmergeler geldiğinde bugünküne benzer bir tablo oluşmuştu. Sayıları az bile olsa toplum onları hazmetmekte zorlanmıştı.Peşmerge göçlerinin yerini bir süre sonra "köy boşaltmalar" aldı. Dönemin siyasilerin deyimi ile terörü bitirmek için balık tutmak yerine denizi kurutmak adına yüzbinlerce vatandaşımız yerlerinden edilmiş ve şehirlere rasgele indirilerek ne haliniz varsa görün denilmişti.O gün de bugünkü gibi ciddi bir göç idaremizin olmayışı binlerce insanın şehirlere yığılmasına ve inşaatlarda, orada burada karın tokluğuna yatacak bir köşe karşılığında çalışmasına yol açmıştı. Bu ortamda emek piyasası çökmüş, eskiler için ciddi bir krize dönüşmüştü. Şehirliler ilk gelenleri, 70 ve 80'lerde gelenler ise yeni gelenleri bir sorun olarak görmüştü.Gelenlerin içinde pek çokları hayatlarında para ile yapılan çok az şey görmüştü. Hayatları boyunca gündelik hayatlarında parayı hiç kullanmamış insanlar bakkaldan ekmek, peynir alabilmek, karınlarını doyurabilmek, bir yerden bir yere gidebilmek için otobüse, dolmuşa para vermek, ev kirası, elektrik, su faturası ödemek vb. şeylerle ilk kez karşılaşmışlardı.Ankara, İstanbul, İzmir, Mersin, Adana, Bursa ve pek çok yerde Kürt mahalleleri doğdu. Yıllardır sadece haber bültenlerinde terör vesilesi adı duyulan Kürtler artık burnumuzun dibine kadar gelivermişlerdi. Çok ciddi uyum sorunları yaşandı. Bugünkü mülteci karşıtlığının bir benzeri o gün bu insanlara karşı hoyratça kendisini göstermişti. Bugün Suriyeliler için söylenen "çok doğuruyorlar, yakında bizi geçecekler" söylemi aynen onlar içinde kullanılmıştı.İstanbul'a ilk gelişimde (1998) bindiğim bir otobüsün arka kapısının basamaklarına