Mu'cizeler ve âcizeler (1)

Bilinmesi gereken çok önemli gerçeklerden biri de, âcizelerin mu'cizeleri anlayamadığıdır.

Mucize, Allah'ın (cc) elçisini fiilî tasdikidir. Yani peygamberliğin bir ispatıdır, hatta hayat dahi bir mucizedir.

Onun için, Recaizade Mahmut Ekrem der ki:

"Bir kitabullah-ı âzamdır seraser kâinat,

Hangi harfi yoklasan manası hep Allah çıkar."

Fakat insanların kahir ekseriyeti bu hakikati idrakten acizdir.

Mesela o kadar müşrik, akla hayale gelmez entrikalarla Fahr-i Cihan Efendimiz'i (asm) engelleyebildi mi Onlarca zehir Bediüzzaman'ı öldürebildi mi Nemrut, Güneş'i batıdan doğdurabildi mi Bektaşi bile demiş ki: "Hep Allah'ın dediği oluyor."

Âcizler ise, değil bu mucizenin benzerini yapmak, idrak dahi edememektedir. Onun için:

"İdrak-i maâlî bu küçük akla gerekmez,

Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez." denilmiştir.

Bir de işin içine cehalet girerse ayıkla pirincin taşını. Onun için de: "Cahile laf anlatmak köre renk tarif etmekten zordur." denilmiştir. Yine, "Ey cehalet, sen bir püsküllü belasın, nerde felaket işte sen ordasın." diye de cehaletten şikayet edilmiştir.

Şair Ziya Paşa:

"Nâdanlar eder sohbet-i nâdanla telezzüz,

Divanelerin hemdemi divane gerektir." diye bu işin zorluğunu, yani, cahile laf anlatmanın deliye akıl vermek gibi zor olduğunu ifade etmiştir.

Bediüzzaman, Kur'ân'daki tekrarât mucizesini idrak edemeyen birinin durumunu şöyle tarif eder: "İşittim ki, en dehşetli ve muannid bir zındık, Kur'ân'a karşı su-i kasdını, tercümesiyle yapmaya başlamış ve demiş ki: 'Kur'ân tercüme edilsin, ta ne mal olduğu bilinsin.' Yani lüzumsuz tekraratı herkes görsün ve tercümesi onun yerinde okunsun diye dehşetli bir plan çevirmiş.