Kuva-yı Milliye fetvasını veren zat - 2

A- Diriliş Fetvası

Birinci Dünya Savaşı'nda mağlup sayıldığımızdan, İngilizler, İstanbul'u işgal edip dönemin şeyhülislamından, Âlem-i İslâm'ın kendilerine kayıtsız şartsız teslim olmaları için istedikleri fetvayı almışlardı.

Buna dayanamayan M. Âkif ise bir şair hissiyatıyla hüngür hüngür ağlayıp, "Gitme ey yolcu beraber oturup ağlaşalım, elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım" der. (Bu ifade Safahat'ta aynen vardır.)

Bediüzzaman ise şöyle bir diriliş fetvası verir: "İşgal altındaki bir memlekette İngilizlerin emri ve tazyiki altında bulunan bir idarenin ve meşihatın fetvası mualleldir, mesmu olamaz. Düşman istilasına karşı harekete geçenler asi değillerdir, fetva geri alınmalıdır" (Bakınız: Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, s. 250) diye yeniden bir cihad fetvası verir. Bu fetva ile, şeyhülislâmın fetvasını reddedip, geçersiz ilan ederek:

1. İngiliz'in Âlem-i İslam hakkındaki menhus, hile ve planını bozmuş,

2. Ve daha önemlisi, Üstad bu fetvasıyla, düşen yiğidi, düştüğü yerden kaldırmış

3. Hatta daha da önemlisi, müttefikimiz olan Alman'la yapamadığımızı Anadolu'daki imanla yapacağımızı bütün âleme ilan etmiş olur ve gerçekten Anadolu harekâtının; Kahraman Maraş'tan, Şanlı Urfa'dan ve Gazi Antep'ten müttefik güçleri kovduğu gibi, İngiliz'i de, İstanbul'dan atacağı anlaşıldığından İngiliz, ister istemez İstanbul'u terke mecbur oluyor.

Malum, "Hutuvat-ı Sitte"deki İngiliz desise ve tehditlerinden birisi de: "Bana karşı mukavemetiniz beyhudedir. Müttefikiniz beraberken yapamadığınız şeyi (müttefikimiz Alman'ın savaştan çekilişini kast ediyor) şimdi nasıl yapacaksınız" şeklinde idi. Üstad'ın bu küstahça soruya cevabı üç şıkta hülasa edilmiştir.

"En ziyade hile ve fitne kuvvetiyle ayakta duran azametli kuvvetin (veya heykelin) bizi ye'se düşürmüyor.

Evvela: Hile ve fitne, perde altında kaldıkça tesir eder. Zahire çıkmakla iflas eder, kuvveti söner. Perde öyle yırtılmış ki, senin, yalan, hile, fitnen; hezeyana, maskaralığa inkilap edip, akim kalıyor. (...)

"Sâlisen: Madem ki öldürüyorsun. Ölmek iki sûretledir: Birinci suret: Senin ayağına düşmek, teslim olmak suretinde ruhumuzu, vicdanımızı ellerimizle öldürmek, cesedi de güya ruhumuza kısasen sana telef ettirmektir. İkinci sûret: Senin yüzüne tükürmek, gözüne tokat vurmakla ruh ve kalbimiz sağ kalır, ceset de şehit olur. Akide faziletimiz tahkir edilmez..."