En büyük gür sada

Bediüzzaman'ın en harika ve insanı coşturan, hoşuna giden müjdelerinden biri de işte budur: "Ümitvar olunuz, şu istikbal inkilabatı içinde en yüksek gür sada İslam'ın sadası olacaktır."Evet, bu cümlenin pek çok kişinin hayallerini süslediğinden eminim. Ancak doğru anlaşıldığından pek emin değilim. Zira ben bir zamanlar "hayalî bir gür sada" beklentisinde idim. Fakat, şimdi anlıyorum ki; gerçeğin ta kendisi olan gür sadalar bu kubbe-i asumanda icra edilmiştir. Çünkü mucize-i Kur'aniye olarak cihana meydan okuyan, küfrün belini kıran bir sada olarak emsali olmayan, mağlup olmayan o yüksek sada; Risale-i Nurlardır. Aslında biz birçok gerçeği, ünsiyet ettiğimiz için anlayamıyoruz. Halbuki Risale-i Nurlar, Türkiye'nin en önemli gerçeklerindendir. Evet hiç şüphe yok ki, Risale-i Nurlar materyalist felsefenin belini kırmıştır. Ey insanlar! İlmî keramet mi arıyorsunuz O Risale-i Nurlardır. Vehbî ilim mi arıyorsunuz O Risale-i Nurlardır. Sünuhat mı arıyorsunuz O yine Risale-i Nurlardır. Yani Risale-i Nurlar emsali olmayan bir destanlar manzumesidir. Mesela, İngiliz Meclis-i Mebusanında, Müstemlekat Nazırı elinde Kur'ân-ı Kerîm'i göstererek söylediği bir nutukta, 'Bu Kur'ân İslâmların elinde bulundukça, biz onlara hakim olamayız. (...)' diye hitabede bulunmuş. Bediüzzaman bu söze karşı, 'Kur'ân'ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim!' demiştir ve göstermiştir. (Tarihçe-i Hayat, s. 81) Yine, aynı mealde İstanbul'da, Şekerci Han'da bütün dünyaya meydan okumak mecburiyetinde kalışı da, bir yüksek gür sada ve destandır. Mesela: On Dokuzuncu Asır'da materyalist felsefe karşısında bütün din mensupları (Bugün dünyaya muharref dinleri adına zulmeden; Yahudiler ve Hıristiyanlar dahil) sustuğunda materyalizmin belini Tabiat Risalesi'yle ve Risale-i Nur Külliyatı'yla kıran da Bediüzzaman'dır. Ahireti inkâr fikrini Haşir Risalesi'yle ve bütün batıl felsefeleri eserleriyle çökertmiştir. İslam medeniyetiyle felsefe medeniyetinin kıyasında İslam medeniyetinin ise; ulvi hislerin tercümanı olduğunu isbat ve ilan eden Bediüzzaman'dır. Bir insan için, tercih ettiği medeniyet çok önemlidir, çünkü o onun itikadını gösterir. Bu vesileyle ifade edelim ki; medeniyetler, 'İslamî' ve 'gayr-ı İslamî' diye ikiye ayrılır. Bediüzzaman, felsefe ile Kur'an medeniyetinin farklarını mealen şöyle ifade eder: Felsefe medeniyeti, hayat-ı içtimaiyede; nokta-i istinadı 'kuvvet' kabul eder. Hedefi 'menfaat' bilir. Hayat düsturu 'cidal' tanır. Cemaatlerin rabıtasını (bağını) unsuriyet, menfi milliyet (ırk) tutar. Semeratı (neticesi) ise; 'hevesat-ı nefsiyeyi (hayvanî arzuları) tatmin ve insanî ihtiyaçları tezyid (artırmak) ile israfa yol vermektir. Kur'an medeniyeti ise, nokta-i istinadı (dayanağı) 'hak' kabul eder. Gayede 'fazilet ve rıza-i İlahi'yi esas