Ahvâle tariz

Malum; "ahvâl", "hâl"in çoğulu olup, 'haller' demektir. Yani böylece şekvanın; bir halden değil bütün hallerden olduğu anlaşılıyor. Demek millet bir bozulmayadursun, sadece gözü kızarmıyor, bozukluk başka yerlere de sirayet ediyor.Bir de anlaşılan rejim de demokratik değilse; insanların vicdanı hür olmaz. Bilakis, rejim de baskıcı olduğundan; kapalı ve dolaylı bir söz için "tariz"e mecbur olunuyor. Hatta Sovyetlerde, değil "tariz", rüya görmek bile suçlanmaya yetiyormuş. Bir defasında Stalin'in köpeğini rüyasında ölmüş olarak gördüğünü söyleyen adama ceza verilmiş. Bir ara bizde de benzer durumlar yaşanmıştır. Eğer doğrular mertçe itiraf edilmezse gerçekler anlaşılıp bulunamaz. Hani rivayet olunur ki; deveye sormuşlar: "Neden boynun eğri" O da: "Nerem doğru ki" diye, bir hayvan masumiyetiyle gerçeği itiraf etmiştir. Fakat bu günahkâr, gaddar insanlar deveyi hamuduyla yutup bunu inkâr etmekte de bir beis görmeyip, dişinin tırnağının da kirasını istiyorlar. Bugünkü toplumun hali de bu kabilden kabul ediliyor. "Hatasız kul olmaz, o halde hatamızı düzeltiriz" dememiz lazımken, bugün bunu deme şansımız bile pek yoktur. Zira, dünyada acib bir istibdat hâlâ hükümfermadır. Üstadın ifade ettiği gibi aklını başkasının cebine koyanların sayıları hayli fazladır. Yani bugün bile tam anlamıyla fikir hürriyetinin olmadığı bir vakıadır. Yani hâlâ cemiyetteki anormallikler; akıl, ilim ve fikirle düzeltilemiyor. Bu sebeple "Ağlarım anlatamam, hissederim söyleyemem Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzarım" demeye mecbur kalınıyor. Yeni fikirlerin ve gerçeklerin en büyük engeli, eski 'bilgi'ler ve cehalettir. Böyle bir cahillik için de "Ey cehalet, nerede felâket işte sen oradasın" denilmiştir. İşte ben böyle bir felâketten endişeliyim. Hani halk arasında mahallî bir söz vardır: "Et kokarsa tuz çare, tuz kokarsa ne çare" diye. İşte toplum bugün böyle bir tehlike ile karşı karşıyadır. Bu arada şuna da dikkat çekmek isterim ki, sistem ve zihniyet üzerinde durmak gerekir. Hani Üstada, "Neden makine-i