Zengezur koridorunun açılmasını niçin istemiyor

Nancy Pelosi'nin Ermenistan ziyareti kapsamında faaliyetleri ve yaptığı açıklamalar tamamen Türkiye ve Azerbaycan karşıtlığı üzerine kurgulanmıştı. Bu ziyaret, ABD'de Kasım ayında yapılacak seçimlerden önceye denk geldiği için Ermeni diasporasına yönelik bir propaganda çalışması olarak yorumlayanlar çıktı. Bu türden yorumları hepten anlamsız bulamayız fakat aynı şahsın Ağustos başında Tayvan ziyareti ile Çin ve ABD arasındaki gerilimi en üst seviyelere çıkardığını göz önünde bulundurduğumuzda asıl amacın jeopolitik kazanımları tahkim etmek olduğunu söyleyebiliriz. Pelosi'nin Ermenistan'da verdiği mesajları ABD'nin görüşü olarak kabul etmemizde bir sakınca yok. Güney Kafkasya'da aynı anda Türkiye'nin ve Azerbaycan'ın hedefe konulması ve tabiri caizse düşmanlaştırılması bir kişinin ya da çevrenin görüşü olmanın çok ötesinde yeni bir siyasete işaret etmektedir. Dolayısıyla bu yeni siyaset ABD iç siyasetindeki gelişmelere bakılarak değerlendirilecek bir manevra olarak görülemez. ABD Güney Kafkasya'dan itibaren Irak'ın ve Suriye'nin kuzeyinden, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz'den, Adalar Denizi ve Batı Trakya'dan Türkiye'yi kuşatmaktadır. Türkiye'nin son otuz yıllık tarihini bu kuşatmanın tamamlanması yönünde verilen amansız mücadele olarak görebiliriz. ABD, Türkiye'yi neredeyse bütün yönlerden kuşatma altına almaya uğraşıyor, Türkiye ise bu kuşatmanın tamamlanmasına müsaade etmemek için var gücüyle savaşıyor. Türkiye, içeriden de çok güçlü bir şekilde kuşatılmıştı. Zaten son otuz yılın hadiselerini anlamak için muhakkak iç ve dış kuşatmanın birbiri ile ilişkisini göz önünde bulundurmak gerekir. Biri olmadan diğeri anlaşılamaz. 1990'ların başından itibaren FETÖ okulları ABD askerî varlığının ya da siyasî nüfuzunun güçlü olduğu yerlerde çoğalmıştı. Kolonyalizmin ve emperyalizmin sağlıklı bir zeminde tartışılabilmesi için fiilî durumların iyi analiz edilmesi gerekir. Büyük Ortadoğu Projesi gibi kavramlar fiilî durumlara göre yeniden ele alınmış kolonyalizm ve emperyalizm çerçevesinde anlam kazanabilir. Eğer böylesi bir gayret içinde olunmazsa Türkiye'nin Fırat kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarında neyi başardığı tam olarak anlaşılmaz. Üstelik 15 Temmuz 2016'da elde edilen zafer ile ilişki kurulamaz. Dışarıdaki kuşatmanın kırılabilmesi için içeridekinin kırılması gerekiyordu. ABD Irak'ı işgal ederek kuşatmanın ilk adımlarını atmıştı. Türkiye bütün zaaflarına rağmen doksanlardan itibaren bu kuşatmanın tamamlanmaması için elinden ne geldiyse yaptı. Savunma durumundan çıkmak kolay verilecek bir karar değildi. Nitekim 2015'ten itibaren Hendek Kalkışmasında olduğu gibi çok ağır bedeller ödendi. Yine de bütün gayr-i millî unsurların mağlubiyetini temsil etmesi bakımından 15 Temmuz 2016'da FETÖ'cülerin püskürtülmesinin değeri büyüktür. O gece sadece ABD'nin içerideki unsurları kaybetmedi, adeta coğrafyamızdaki merkez üslerini kaybettiler. Onlar açısından diğer kayıpların peş peşe gelmesi son derece anlamlıdır. II. Karabağ Savaşı'nı bu çerçevede değerlendirmemiz