Holokost'un intikamı değil, kolonyal yayılmacılık

İsrail'in Filistin topraklarında uyguladığı tarihte eşi benzeri görülmemiş soykırımı Avrupa devletlerinden İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya ve Hollanda'nın açıktan desteklemesi şu ana kadar alıştığımız dünyanın yıkıldığının belgesidir. İtiraf edelim ki bu, çoğumuz için kaygı verici bir durumdur. Anılan devletlerin İsrail'e verdikleri destekle ilgili herhangi bir sınırlama olmadığı da kendi beyanlarıyla sabittir. Bu, onların İsrail'i İslam coğrafyasında bir koloni olarak inşa etmelerinden kaynaklanıyor. Dolayısıyla Filistinlilere reva görülen soykırım onların eseridir ve hâlihazırda da İsrail'i teşvik etmektedirler. Bu da asıl sorumlunun ABD ile birlikte adı geçen Avrupa ülkeleri olduğunu gösterir. Onların İsrail'i desteklemekten vazgeçmeyecekleri çok açıktır. Batı ülkelerinin İsrail'e desteği sıradan bir hadise değildir. Bu durum, onların Yahudilerle ilgili geçmişte yaşadıkları tecrübelerin bir sonucu da değildir. İsrail, Batı ülkelerinin Yahudilere uyguladıkları baskının bedeli olmaktan ziyade İslam coğrafyasının merkezinde yeni bir koloni devlettir. Bu da İsrail'in ortaya çıkma sürecini 19. yüzyıl kolonyalizmi ile ilişkilendirmeyi zorunlu hâle getirir. 19. yüzyılda iyice gelişen yayılmacılık ideolojisi 20. yüzyılda İsrail'in varlığında şekillenmiştir. Bu açıdan İsrail'in varlığını izah etmek için Almanya'ya odaklanmak yanıltıcıdır. Anglosaksonların Kuzey Amerika'daki tarihi ile İsrail'in Filistin'deki varlığı birebir örtüşür. Bu da ABD tarihini yeni baştan değerlendirme mecburiyetini ortaya çıkarır. Bugün ABD'nin bağımsızlık savaşı gibi allanıp pullanmış hadiseleri başka bir bağlamda değerlendirmek zorundayız. 13 koloni, İngiltere'nin Kuzey Amerika'da eyaletleriydi. Bu yapıların formu değişti ve daha büyük bir eyalet ortaya çıktı. Yeni ve büyük eyaletin bir devlet olarak ortaya çıkmasını bağımsızlık savaşı ile taçlandırarak bir bakıma anti kolonyalist bir hareket algısına yol verildi. Hâlbuki birleşik eyaletler, Batı'ya doğru genişlemek istiyordu. Yani tarihte eşi benzeri görülmemiş bir vahşetle o topraklarda yaşayan yerli ahaliyi topraklarından adeta jiletle kazıyacaklardı. Böylelikle uzak coğrafyalarda yeni Avrupalar icat edilecekti. ABD'nin dillerden düşürülmeyen o çok meşhur ilk dönem başkanlarının alamet-i farikası bu yeni Avrupaların icadı için yerli ahaliyi sistematik bir şekilde soykırıma tabi tutmaktır. Kuzey Amerika'nın yerli ahalisinin acısını o meşhur göçü resmeden birkaç sanat eseri aracılığıyla zihnimizde canlandırabiliriz. 28 Mayıs 1830'da Kızılderili Tehcir Yasası kabul edilince Amerikan Başkanı Andrew Jackson'a Mississippi Nehri'nin doğusunda yaşayan yerli ahaliyi nehrin batısındaki bölgelere sürme yetkisi verildi. Yerli ahali yüzyıllardır yaşadıkları anavatanlarını terk ettiler. Yeni yerlere ulaşabilmek için yüzlerce kilometre yol katetmek zorunda kaldılar. Bu esnada hastalıklar ve elverişsiz koşullar sebebiyle binlerce insan hayatını kaybetti.