FETÖ bir dış güçtür

17-25 Aralık'tan sonra FETÖ'cüler yurt dışına kaçmaya başladıklarında Türkiye için yeni bir sorunun temellerinin atıldığı rahatlıkla görülebiliyordu. Liberal muhafazakârlar "dış güçler" kavramını değerden düşürmek için ellerinden geleni yapsalar da Türkiye içinden devşirilmiş bir yapı olarak FETÖ'nün dış güç olacağı aşikârdı. Fakat bağımlı yapılar kategorisine yerleştirdiğimiz örgütün 2013'ten hemen sonra değişim geçirerek dış güç hâline geldiği de söylenemezdi. Daha yetmişli ve seksenli yıllarda, emperyalist devletlerin istihbarat servisleri ile örgütlü olarak temas hâlinde oldukları konuşuluyordu. FETÖ'cüleri bağımlı yapı kategorisine yerleştirmemizin sebebi de bu temaslardı. Yabancı istihbarat servisleriyle ve Papalık gibi dinî kurumlarla temasların düzenli bir devşirme sistemine karşılık geldiği, zaman içinde anlaşıldı. 2013'ten sonra haricî saldırılar görülmemiş boyutlar kazandığında bağımlı yapıların sistemli ilişkilerinin Türkiye açısından tam anlamıyla bir bekâ sorunu olduğu ortaya çıktı. Hâlbuki bekâ sorunu, çok daha önceden biliniyordu fakat hiçbir zaman adı geçen terör örgütü hakkında fikir birliğine varılamadı. Peki, ne oldu da fikir birliği oluşmadıGeçmişte FETÖ ve benzeri yapılarla ilgili fikir birliğine varılamayışının tespiti ve bunun hangi sebeplerden kaynakladığı sorusu, dar görüşlü bir cevaptan çok daha önemlidir. Tespit, cevaptan daha önemlidir. 15 Temmuz gecesiyle ilgili çok önemli çalışmalar yapılsa da yine fikir birliğinden bahsedemeyiz. Birtakım siyasî partiler, sivil toplum örgütleri ve fikir insanlarının bilinçli müdahalelerini göz önünde bulundurarak fikir birliğinin oluşumunu engelleyen unsurları tespit edebiliriz. Bu yöndeki çabaları da takdirle karşılamalıyız fakat esas olarak FETÖ gibi yapıların kavramlar dünyasına odaklanmalıyız. Çünkü karşılaştığımız sorun bireysel faaliyetler ve ilişkilerin çok ötesindedir. Siyasî partiler, sivil toplum örgütleri ve fikir insanlarını doğrudan veya dolaylı olarak FETÖ gibi yapılara kol kanat germeye iten zihniyet biçimleri üzerinde yeterince durulmadığı çok açıktır. Ukrayna Savaşı ile Irak'ın işgal ve istila sürecinin benzer ve farklı yönleri üzerinde durmamız anlamsız bir çaba olmayacaktır. Hatırlanacağı gibi Irak'ın işgal ve istilasında içeriden devşirilmiş yapılar üzerinde durulmuştu. Sonraki zamanlarda devşirilmiş yapılarla ilgili çok daha şaşırtıcı bilgiler ortaya çıkacaktır. Fakat her iki ülkenin coğrafyamız açısından önemini takdir ettiğimizde kaybedenlerin kimler olduğu daha iyi anlaşılır. Biz de Irak'ın ve Ukrayna'nın kaderini paylaşacaktık. 17-25 Aralık 2013'te ve 2014'ün hemen başında MİT TIR'ları hadisesinde FETÖ'nün din, millet, vatan ve coğrafya ile bağlarının tamamen koparıldığı açıkça görülüyordu. Bu da FETÖ açısından bir sona değil, yeni bir başlangıca işaret ediyordu. Bu ifadeler abartılı bulunacaktır. Sadece bu tavır bile konunun anlaşılmadığını