EMASYA, deprem, BALYOZ Ve bir kronik ibretsizlik hikayesi

Cumhuriyeti "çözdükleri" günlerdi. Ne kadar bölücü, pusucu, kumpasçı, kan dökücü, kan emici, yediği kaba edici varsa "barışın allamesi", ne kadar "vatan" diye başlayan bütün cümleleri ya "sağolsun" ya "gerisi teferruat" diye bitiren milliyetperver varsa da "şiddet yanlısı" ve dahi "psikopat" varsayılıyordu. Vatanın bütünlüğü ve milletin istiklalini savunmanın, Cumhuriyet'i kuranların izinden yürüyor olmanın, vatan savunmasının adı "şiddet" olmuştu! Dün gibi aklımda Dönemin, "Öcalan'ın aslında ne menem bir demokrasi havarisi", "PKK'nın aslında nasıl da yerli ve milli(!)" olduğunu anlatmakla görevli akilleri Karadeniz ziyaretindeydi. Bartın Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı meslektaşımız sordu: - İlker Başbuğ terörist suçlamasıyla Silivri cezaevinde yatıyor. İmralı'da yatan Abdullah Öcalan mı terörist, İlker Başbuğ mu Cevap şuydu: - Ülkemiz demokratik bir süreçten geçiyor. Böyle tasfiyelerin olması gerekiyordu. Eğer bu tasfiyeler yapılmasaydı bugünlere gelemezdik. Bugün burada çözüm sürecini tartışamazdık. Tevile gerek bırakmıyordu; "Milli orduya kumpas"ın sebebi Oslo'ların, Habur'ların, sonu PKK'yı, Ankara'nın göbeğinde Cumhuriyet tarihinin en kanlı saldırısını düzenleyecek imkana kavuşturmakla biten "Çözüm Süreci"'nin yol temizliğiydi. Türkiye Cumhuriyeti yeniden şekillendirilirken, kimse onu korumak ve kollamayı görev bilmemeli, engel teşkil etmemeliydi. Her anlamda. Zira Türkiye, halkın gözünde "darbe" heyulasıyla meşrulaştırılmaya çalışılan o süreci yaşamamış olsaydı; Başta Türk Silahlı Kuvvetleri'nin komuta kademesi olmak üzere "bütün kaleler"in zapt edilmesi mümkün olmayacaktı. Terfi sıralaması yerle bir edilmeyecek, 15 Temmuz'u yapanlar, 15 Temmuz'a kalkışabilme cesaretini aldıkları o makam ve mevkilere belki rüyalarında bile kavuşamayacaklardı. Zurnanın zırt dediği yer; Peki, 15 Temmuz olmayınca ne olmayacaktı AK Parti'nin bu ucube sistemi "kurtuluş" diye yutturabileceği o korku, panik, telaş zeminini bulamayacaktı. Mesela kimse çıkıp da "fiili durumu resmileştirmek"ten dem vuramayacak; çünkü ortada "olağanüstü hal"den kaynaklı fiili bir "tek adam" düzeni bulunmayacaktı. Dolayısıyla "Balyoz" lafını duyduğunuzda asker, postal, tank, palet, darbeden çok daha önce getirmeniz gereken şeyler var aklınıza Balyoz, TSK'ya vurulmadı, sonuçlarıyla sabit ki TSK üzerinden 1923 Cumhuriyeti'ne vuruldu. Peki, ben niye yeniden bu defterleri açtım. Aslında ben değil, bazı mensupları, siyasi iktidar karşısında cüppelerinde olmayan düğmeleri ilikleme sevdasına tutulan yargı açtı. Geçtiğimiz hafta, Yargıtay'ın, Balyoz davasında haklarında verilen beraat kararını bozduğu 7 sanık hakkında yapılan yeniden yargılama cezayla sonuçlandı. Ve Balyoz mağdurlarının bazıları, bu defa da 'suç için anlaşmak' suçundan 8 yıla kadar hapis cezasına çarptırıldı. Ama hangi suç Kumpas "Taraf"ının piyasaya sürdüğü "bavul"dan çıkan ve sahteliği hukuken de sabit dijital