Bizim sanımız Türk kadını; Düzeninle uğraştırma bizi!

Aşağıdaki yazıyı, bu köşede 13 Temmuz 2017 günü okumuştunuz. Daha İYİ Parti kurulmamıştı. Millet İttifakı oluşturulmamıştı. 2018 seçimleri yapılmamış; İYİ Parti TBMM'de gruba sahip olmamıştı. 2019 seçimleri yapılmamış; başta İstanbul ve Ankara olmak üzere büyükşehir belediyeleri alınmamıştı. Velhasıl ortada "Meral Akşener'in sesine kulak vermek" suretiyle erişilebilecek hiçbir makam, mevki, menfaat bulunmuyordu! Dönemin TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Meral Akşener'den söz ederken, bir dil sürçmesi olarak değil bile isteye "Meral Kılıçdaroğlu" demiş Ve Akşener, bu terbiyeden yoksun ifadeye karşı mücadelesinde bir hayli yalnız bırakılmıştı. İklim, bundan ibaretti. Bugün ailenizin yazarı olmak dışında "İYİ Parti Aday Adayı" sıfatı da taşıyorum. Bu köşede dillendireceğim en haklı itiraz bile pekala "çıkar" mevhumuyla ilişkilendirilebilir. Menfaat kaygısına yorulup itibarsızlaştırılmak istenebilir. Yabancısı olmadığımız bu çiğ ve kirli ihtimaller dolayısıyla, İYİ Parti ve Genel Başkanı'nın son birkaç gündür maruz kaldığı "yeni" tehdit, saldırı ve terbiyesizliklere karşı, kişisel olarak hiçbir "çıkar" umamayacağım o dönem ve zeminde yazdığım "eski" bir yazımı özetlemekle yetineceğim: "TBMM'de, halefi olan kadınlardan bir ses yükselir diye bekledim. Partisi ne olursa olsun, kendileri de TBMM çatısı altında, erkek milletvekillerinin benzeri ahlak dışı ithamlarına maruz kalmış kadın milletvekilleri sineye çekmez diye bekledim. En çok MHP'li kadınlardan -hatta erkeklerden de- bekledim; siyasi rekabet başka millî değerler başka, "milliyetçi" olmanın gereğini yapmak ve Türk kadınının namusuna dil uzatana haddini bildirmek sorumluluğu bütün tarafgirliklerin üzerinde diye, bekledim. Şimdi "siyaseten" etmedikleri hakareti bırakmayan "bir kısım Asena(!)"dan bekledim; kimi mezuniyetini ona borçlu, kimi işini, kimi kariyerini, kimi ailesini ya... Vaktiyle evinden çıkmamanın, sofrasına oturmanın, elinden yemek yemenin, kahve içmenin, "abla" diye koştukları, "bakanım" diye, "başkanım" diye gözünün içine baktıkları günlerin insaniyet defterinde illaki hatırı vardır; olmalıdır diye bekledim. TBMM Başkanvekili sıfatının kazandırdığı imkanları kullanırken "başka büyük yok" çeken "Reis"lerden bekledim mesela Temsil ettiği konum itibarıyla, Türkiye'de yaşayan bütün kadınların hakkının, hukukunun doğal garantörü olması gereken Emine Erdoğan'dan bekledim. Kadın hakları alanında iddialı olan kızları Esra ve Sümeyye'den bekledim. Hiçbiri değilse her daim tetikteki mor fularlı kadın derneklerinden bekledim. Dün sabah haberlerinde birini konuyu geçiştirmeye gayret ederken, birini de yok sayarken gördüğüm, gördüğüme inanamadığım kadın gazetecilerden bekledim .(Çünkü aynı zihniyet tarafından, hem de TBMM sınırları içinde, görevlerini yaparken, apış aralarından vurulmuştu onlar da) Kapılarını, pencerelerini sımsıkı kapattılar. Duymamak ve duyurmamakta direndiler Meral Akşener'in, kendisi için "Meral Kılıçdaroğlu" diyen TBMM Başkanı İsmail Kahraman'a yazdığı açık mektubu. Hemen hepsi sustu. Niye Meral Akşener "yeterince kadın" mı değil Değilse, neden aylardır maruz kaldığı bütün saldırılar kadın kimliği üzerine Bu kadının "ocu", "bucu", "şucu" olduğunu, şaibeli bir ajandası olduğunu mu iddia ediyorsunuz Kanıtlayın bitsin. Ha, "o kim ki" mi Rakip bile olamaz mı size Öyleyse bu telaş niye Adını anmayın gitsin. Bunların hiçbirini yapmıyorlar. Saç rengine, makyajına, etek boyuna, ayakkabısının topuğuna bakıp "Fosforlu Cevriye" yakıştırması yapıyorlar "Kaset"li imalarda bulunuyorlar... Torununun meşruiyetini sorguluyorlar... Sanki bir ayıbın, ahlaksızlığın, günahın sembolüymüş gibi üzerine "etek" atıyorlar... Evet edepsizlik, terbiyesizlik, alçaklık, namussuzluk da var işin içinde ama en çok acizlik