Bir insan kaç kere ölür İki kurşun kaç kişiyi öldürür

Ne milliyetçiler gördük; milliyetçiliği ayaklar altına alanların elinde oyuncak oldular. Ne demokratlar; darbe olsun diye mısır patlatır gibi bomba patlattılar; "güm güm de güm güm" darbe şakşakladılar. Ne hümanistler, sevgi pıtırcıkları; on binlerce insanı katletmiş teröristlere meftundular. Katil kahramanlar Kahraman hainler Son dönemin yükselen değerleri(!) Gülenperest FETÖ avcıları "Gözümle görsem inanmam" denir ya Kayıtsız şartsız güvenin değil ama kronikleşen bir şüphenin ifadesi olarak, tam o kıvama geldik bu tecrübelerin sonunda. Fotoğrafla ikna olamıyoruz; gözümüzle görsek bile kuşkulanma ihtiyacı duyuyoruz; Ya göz yanılmasıysa Yanıltılıyorsak ustaca Aydın Necip Hablemitoğlu'nun katledilmesinden sorumlu tutulmasının ardından kayıplara karışan Levent Göktaş'a ait olup olmadığı konusunda farklı tezler bulunan hesap ile Sedat Peker'i temsil iddiasındaki hesap arasında yaşanan söz düellosundan sonra şerbetli olduğumuz bir iklim oluşturuluyor: Tarafını seç! Kime inandığını beyan et! Avukat ol! Savcı ol! Neye dayanarak Sedat Peker ile Levent Göktaş; dönemin konjonktüründe "cürüm ortağı"ydılar. Peker, iddia olunan örgütün, mafyanın yeniden yapılandırılmasından sorumlu üyesi, Göktaş da devletin güvenliğine ilişkin belgeleri ve kişisel verileri hukuka aykırı şekilde kayda alan yöneticisi oldukları iddiasıyla aynı davada yargılandılar. Kaderin cilvesi, mahkeme, ikisinin tahliye kararını aynı gün verdi; Peker'den farklı olarak, kararda Göktaş için yurt dışı yasağı getirilmişti. Vur emrini Göktaş'ın verdiği iddia edilen Hablemitoğlu'nun ailesi adına dosyanın peşini bırakmayan avukat ile Göktaş'ın da yargılandığı "Ergenekon" yaftalı kumpasta Peker'i savunan avukat da aynı bu arada. Ne anlamı var Bu insanlar, yıllarca aynı dar alanda, dip dibe durmak hatta ironik şekilde "adalet" zemininde dayanışmak zorunda bırakıldılar. Madem ki, "aslında" biri diğerinin katili, biri diğerinin kurbanı, biri diğerinin kirli sırlarının sahibi filan idiydi; zemin tamamının ifşasına müsaitti; neden o gün değil de şimdi Şimdi birbirine girmiş gözüken Peker ve Göktaş'ın birlikte yargılandıkları davada defalarca gündeme geldi Hablemitoğlu cinayeti. Cinayetten fuhuşa aracılığa, Danıştay saldırısından Cumhuriyet bombalamasına karışmadığı suç, söylemediği yalan kalmayan "Zekeriya Öz'ün Osman'ı", Veli Küçük, merhum Muzaffer Tekin ve Osman Gürbüz'ün, Hablemitoğlu'nu öldürmesi karşılığında kendisine 1 milyon dolar teklif ettiklerini iddia etmişti. Davanın 215. Duruşmasında dinlenen sözde gizli tanık, Hablemitoğlu'nu öldüren kişinin Osman Gürbüz olduğunu söyleyip, Gürbüz'ün kendisine suikastla ilgili olarak, "Sıkmasaydım bu kadar para olur muydu Necip'i öldürdüm, parayı aldım. Patron benim, Jandarmada komutanım var, adı da Levent Ersöz. Bunun dışında 2 bin adamım var" dediğini iddia etti. Ersöz gibi, Küçük gibi, Gürbüz gibi, Tekin gibi Göktaş da o davanın sanık sandalyesindeydi ve adı bir kere bile Hablemitoğlu ile aynı cümlede geçmedi. Halbuki şartlar, Göktaş'ın o davada yaşadığı mağduriyetinin toplum tarafından -klişe tabirle- satın alındığı, itibarının iade edildiği bugünlerden çok daha müsaitti. Günün sonunda, Hablemitoğlu cinayetinin Levent Göktaş'ın üzerinde kalmış gözükmesine en çok sevinenler, FETÖ firarileri, bir de PKK iliştirilmişleri. İyi de, Hablemitoğlu dosyasını karartanlar bu FETÖ'nün polisleri, savcıları değil mi Madem, "Ergenekon" kumpasıyla zaten hapsettikleri Göktaş'tı faillerin en tepesindeki, neden ortaya çıkmasını istemediler ki Şimdi, Göktaş'a atfedilen yeni suç üzerinden "Ergenekon"u "kumpas" olmaktan çıkarıp yeniden "vesayetle, derin devletle savaş" mertebesine terfi ettirmeye çalışıyorlar ya; ellerindeydi Göktaş, onca çekmeye mahkûm suçu yüklediler de, madem o yılanın başı, Hablemitoğlu suçunu neden yüklemediler üzerine Maksat, karanlıkların aydınlatılmasıysa