Şükretmek mutluluğun girişidir

Mutlu olmanın sırlarından biri de, sahip olduğumuz nimetler için onları bize veren Allah'a şükretmektir. Bütün mutlu insanlar, şükran hissi duyarlar ve şükran hissi duymayanların mutlu olmaları zordur. Çoğumuz mutsuz insanların hep şikâyette bulunduklarını zannederiz. Oysa bunun doğrusu tersidir: İnsanları mutsuzluğa iten şey şikâyettir. Verdiği nimetler için Yaradan'a şükreden, eskisinden çok daha mutlu ve huzurlu olduğunu görecektir.

Bunu bilen aileler daha çocukken, yaşadığı her şey için evlatlarına şükretmesi gerektiğini anne-baba olarak devamlı hatırlatırlar. Yemekten önce, nimeti veren Allah'ın adıyla başlar ve bitiminde elhamdülillah, yani "O'na şükürler olsun" demeye alıştırılırlar.

Gerçekten bir ailenin sevgi dolu atmosferde sofranın başına oturarak, Cenab-ı Hakk'ın nimetleriyle rızıklanması ve bunun şuurunda olunması ne güzel bir şeydir.

Aslında elimizde olan nimetlere şükrü bırakır da beklentilerimizin niçin olmadığına takılırsak, mutluluğumuz zedelenecektir. Ne kadar çok beklentimiz varsa, o kadar az şükran duyarız. Mesela sabah yataktan zinde ve sağlıklı olarak kalkacağımıza eminsek, şükretmek aklımıza gelmez. Oysa sağlıklı kalkacağımızı kesin görmezsek, sağlığımızın yerinde olduğu için büyük bir şükran duyarız.

Bilinen bir hikâyedir, kralın biri dünya nimetlerinden en büyüğünün ne olduğu konusunda yarışma açmış ve bilene ödül vaad etmiş. Kim ne dediyse beğenmiyormuş. Sonunda yolcu bir dervişi yakalayıp kralın önüne çıkarmışlar. Derviş, "ihtiyacı olduğunda def-i hacet yapmaktır" deyince, kral onu da reddetmiş. Fakat kralın kendisinde ihtiyaç belirip de tuvalete çıkamayınca, sıkıntı içinde sıradan zannettiğimiz bu nimetin kıymetini anlamış.

Gerçekten o kadar alıştığımız, sıradan zannettiğimiz fonksiyonlar aslında ne büyük nimettir. Sık şükrederek mutluluğumuzu artırabiliriz. Ara sıra durup, hayatın ne mucizelerle dolu olduğunu düşünmek gerekir: Görme yeteneği sayesinde okumak, sevebilmek, karnımızı doyurabilmek ne büyük mucizelerdir.

Gördüğümüz her dertli şükrümüzü artırmalıdır. Nefes almakta zorlanan bir hastayı görünce, rahatlıkla soluduğumuz için Rabbimize ne kadar şükretsek azdır. Veya muhakeme bozukluğu içine girip, kendisinin takip edildiğini ve öldürüleceğini düşünen ve bu yüzden korkunç sıkıntı içinde olan hastayla kendimizi karşılaştıralım. İnanın mutluluğumuz ve halimize olan şükrümüz artacaktır.

İnanmış insan, her yerde Allah'ın izini görür: Güzel bir gün doğumunda, sağlıklı bir çocuğun gülümsemesinde veya denizin uçsuz maviliğinde... Bunları görür ve şükreder.

Yanlış yaptığımız şudur: Mutluluğun temeli olan şükretmek hissini, çoğu zaman beklemediğimiz bir şeyi elde etmekte kullanırız. Elimize maddi bir imkân mı geçti veya bir hastalıktan mı kurtulduk, şükrederiz. Hâlbuki sahip olduğumuz nice nimetlerin farkına varıp hep şükretsek, kendimizi daha mutlu hissederiz.

Geçenlerde Amerika'da, görmeyen gözünü aldırmak için ameliyata giren bir hastanın yanlışlıkla gören gözü alındı. İki gözü görmez olan hasta, hastaneyi mahkemeye verdi ve milyarlarca lira tazminat kazandı. Şimdi bize sorsalar, gözlerimiz görmese ve milyarlarımız olsa, ister miyiz diye. Kimse bu durumda olmayı arzu etmeyecektir. Demek ki milyarlarca paradan üstün görme yeteneğimiz var; buna şükretmemiz gerekir.

Teşekkür, şükrü getirir

Çocuklarımızı yetiştirirken, her şeyi verdikçe bizden daha fazlasını beklemeye başladıklarını, böylece mutlu olma becerilerinin köreldiğini görürüz. Çünkü giderek daha az şükran duymaya başlayacaklardır. Bu sebepledir ki, çocuklarımıza her zaman "teşekkür ederim" demeyi öğretmek çok önemlidir; bu sadece nezaket gereği değil, aynı zamanda o insana şükran duygusunu da aşıladığı içindir.