Gençleri anlamak zor değil

Bediüzzaman Hazretleri beşeriyet içinde gençleri ve delikanlıları, "şiddet-i galeyanda (coşma, kaynama) olan hissiyatları ve ifratkâr (taşkın) bulunan nefis ve hevalarını" ön ifadesiyle, "insanların hayat-ı içtimaiyesinin medarı (dayanak, yardımcı)" olarak tanımlar.

Bu şu demek, gençlerin hissiyatları coşmuş, kaynar bir vaziyette ve nefis ve hevaları da taşma, kontrolden çıkma noktasındadır. Gençlerin his ve hevesleri kaynayan bir suya veya taşkın bir sele benzer. Ona bu ön bilgi ile yaklaşılmalıdır.

Gerçi her bireyin iç dinamikleri ve davranışları da aynı değildir. Anlaşılan her birey özel ve özel muamele ister. Problemleri de, çözümleri de özeldir. "Bizim zamanımızda" ifadeleriyle yaklaşmak bir anlam ifade etmiyor. Belli ki, insanlar içinde oldukları yaş ve duygularla hayatı yaşar.

Bu şu demek; yaşını, duygularını, şartlarını dikkate almadığınız insan ile sağlıklı iletişim kuramazsınız. Bu da gelenekle değil ilimle olur.

Ebeveyn, gencine kendi zamanı ve yaşadıklarıyla davranış geliştiriyor. Ama ne bugün yaşayan sizsiniz, ne de yaşanan sizin zaman. İşe bu gerçeği kabullenerek işe başlamak gerekir. Bu da pek çok alışkanlıkların değişmesini ve muhatabın şartlarını kabullenmeyi gerektireceği için çok da kolay olmaz. Ama başka da bir yol yoktur. Kimse, kimseye benzemek zorunda değil, benzetilmeye çalışmak zaten fıtri değil. Evlerimizin her bir bireyi özel. Bu noktada, evlatlarımızla imtihanımızı kolaylaştırmanın yolu, bilimin de gereği olan, gençlerle iletişimde, günlük hayat paylaşımlarında onları ne kadar dinlediğimizi, anladığımızı, ne kadar akla ve mantığa uygun yaklaşımlar geliştirdiğimizi sorgulamaktır. Annelik ve babalık otoritesi gelenek ezberiyle değil, okuyarak, onlara saygı duyarak, görüş ve düşüncelerini önemseyerek başlar.