"Az konuşmak" vesselam!

Suçun şahsiliği ilkesini herkes bilir, ama gelin görün ki babasıyla problem yaşadığımız evladına, babasının olumsuz duygu faturasını bir güzel kesiyoruz.

Yani o olumsuz olay, babasıyla yaşandı, oğluyla yaşanmamış gibi yapmıyoruz. Hatta bazen bırakın babanın oğlunu, insanın zulüm damarı o kişinin sülalesine kadar olumsuz duygu taşımaya, daha ağır durumlara sebep olabiliyor.

Oysa bir yanlışı yapan, yaptığı yanlıştan sorumludur. Ama bu yanlışı onun akrabalarına, şehirlilerine, ırkına teşmil etmek doğru olmaz. "Birisinin hatasıyla başkası mes'ul olmaz." Kur'ani bir kaidedir.

Bir meslek grubundaki bir insanın bir yanlışını bütün o meslekte olanlara sarf etmek ağır bir zulüm olur. Hatta aynı insanın bir yanlışını bütün zamanlarda o yanlışı yapıyormuş gibi değerlendirmek yine ayrı bir zulümdür.

Düşünün sizin yanlışını gördüğünüz bir insan, o yanlışından pişmanlık duymuş ve tevbe etmiş olabilir. Allah onu affetmiş de olabilir. Siz yanlışını gördünüz ama tevbesini görmediniz. Ve o görmediğiniz tevbesiyle o kişiyi sürekli o yanlışı yapıyor gibi değerlendiriyorsunuz, zulmediyorsunuz. Bu olmaz.

İnsan bu, bir saat önce ciddi bir yanlışa düşen bir insan, bir dakika içinde yaptığı o yanlıştan ciddi bir nedamet duyup, pişmanlıklar içerisine girmiş, o hatasından çok büyük bir ders çıkarmış olabilir. Yani o problem, o hata o kişinin başına gelmiş, kişi bu durumu yaşamış, hatasını anlamış ve tevbe ederek dersini almıştır. O hata belki de ilgili kişiye çok şey kazandırmış olabilir. Ama uzaktan o durumu gören ve değerlendiren kişi sadece o hatayı görmüştür. Sonraki gelişmeleri bilmemektedir. İnsan bu yüz cümle ihlaslı idi yüz birinci cümle olmayabilir. Bazen de görmediğimiz, bilmediğimiz ortamlara, kişilere uzaktan veballi yorumlar yapmaktayız. Nitekim nice doğru dediklerimizde pek çok yanılgılar olabilmektedir. Az konuşmak vesselam.