Berkan'ı ıslıklayın!..

Yazıya Barış Alper Yılmaz golüyle başlamalıyım... Buna değer... Rashica'nın sağ kenardan arka direğe kaldırdığı uzun top, Barış Alper'e doğru yöneldi... Ancak önünde Malcuit vardı... Beklese; Malcuit'in topu uzaklaştırmasını izleyecekti... Barış Alper hamle yaptı, rakibinin önüne geçti... Artık topla arasında engel kalmamıştı... Bizim yerli oyuncular kafa vuruşlarını "kaleciye pas" kıvamında yaparlarken, Barış Alper bilerek, görerek, köşesini seçerek çok "darbeli" bir kafa vuruşu yaptı... Ne var bunda derseniz, yazayım; hamle üstünlüğü futbolun çok büyük özelliği ve futbolcuya, takıma büyük avantaj sağlıyor... Bizim ligde genellikle hamle üstünlüğü kimsenin umurunda değil... Oysa o kadar önemli ki... Barış Alper hamle önceliğini yapmasa, rakibinin önüne geçmese, o topla nasıl buluşacak, o golü nasıl atacaktı... Darbeli kafa vuruşunun değerini de teslim edelim... Genç bir umuttan ustaların dansına geçelim... İkinci golde Mertens, en az 20 metre mesafeden Gomis'in önüne süper bir top attı... Gomis'in o topu kontrol edişi, rakibi terse yatırıp geçişi ve uzak köşeye vuruşu kalitenin zirvesiydi... Galatasaray için "kadro kalitesi çok iyi" dememiz boşuna değil... Ancaaak... Galatasaray gollerindeki becerilerin ve kalitenin yanında Ankaragücü gibi son derece kısıtlı bir kadro önünde oyuna asla sahip olamadı... Hatta Ankaragücü atakları karşısında sıkça bunaldı... Nelsson'un hakkını verelim... Galatasaray'a geldiği günden beri en verimli, en iyi sezonunu geçiriyor... Nelsson'u aşsanız, savunmayı geçseniz, bu defa karşınıza kalesine "asma kilit" asan Muslera çıkıyor... Galatasaray boşuna ligin en az gol yiyen takımı değil... Hakemle yatıp, hakemle kalktığımız şu günlerde Zorbay Küçük'ten Mertens'in ceza alanı içinde yerde kalmasına bir "penaltı" çalmasını beklerdim...