Öğretmenler Günü'nün ardından...

Eğitim bir fetih mücadelesidir. Öğretmen önce öğrencilerin kalbini fetheder. Sonra da onlara yeni fetihlerin ufkunu kazandıracak bir perspektif sağlar. Yani öğretmenin en büyük görevi öğrenme iştahı ve ihtiyacı oluşturmak, öğrencilerin merak duygusunu gıdıklamaktır.

Merak, ihtiyaç ve iştah olmadan yapılan dersler, ne işe yarayacağı bilinmeyen bilgilerin sınavdan sonra unutulmak üzere ezberlenme seanslarıdır. Daha ötesi olmaz. İştahsız insana padişah sofrası da kursan bir işe yaramaz!

Öğretmen takdir eden, ufuk açan, yol gösteren kişidir. Öğretmenin en büyük görevi öğrencinin gelişimine engel olmamaktır. Bir düşünürün dediği gibi, iyi öğretmen, kendisini yavaş yavaş gereksiz kılabilen insandır.

Bir öğretmenin sınıfta "Bilmiyorum" demesi bir acizlik göstergesi değildir. Çünkü öğretmen her şeyi bilen kişi olmak zorunda değildir. Şayet öyle olsaydı Google başöğretmen olurdu. O yüzden bir matematik öğretmeni kendisinin çözemediği bir soruyu öğrencisi çözdüğünde mahcup olmamalıdır.

Bir futbol antrenörünün kendisinden hızlı koşan futbolcuya karşı kompleks duyması düşünülebilir mi Öğretmenin görevi de tıpkı bir antrenör gibi gerekli taktikleri verip, motivasyonu yükselttikten sonra kenara geçip oyunu seyretmektir.

Eğitimin en büyük amacı öğrenmeyi sevmek ve sevmeyi öğrenmek olmalıdır. Bu ikisi olduktan sonra gerisi zaten teferruattır.

Eğitim fakültelerinden mezun olup çalışmaya başlayanların bir kısmı öğretmen olur, bir kısmı da öğretmenlik yapar.

Sizin tercihiniz öğretmen olmaksa, gönlünüzü bu işe vermeniz ve işinizi çok sevmeniz gerekir. Ama sadece öğretmenlik yapmak istiyorsanız, dersinizi anlatır gerisine karışmazsınız.

Birinciyi tercih edenler sınıfta öğrencilerin gözlerine, ikinciyi tercih edenlerse sürekli saatlerine bakarlar. İnsan yetiştirmekle müfredat yetiştirmek arasındaki fark, işte bu bakışta gizlidir.

Bazen sayfaları sararmış, içinde tek bir resim bile olmayan siyah beyaz bir kitabı kendimizden geçerek okuyoruz. Bazen de milyon dolarlık bütçeyle çekilmiş bir Hollywood filmini beş dakika seyrettikten sonra sıkılıp kapatıyoruz.

İşte bu yüzden Picasso'nun başarısı tuval ve boyadan, Dostoyevski'nin başarısı da kalem ve kâğıttan bağımsızdır. Hayal gücü gelişmemiş bir insan, en gelişmiş araç ve materyalleri bile kullansa ortaya koyduğu ürünün kalitesini artıramaz.