Utandım

Tek başına ekonomik kalkınma bir milleti felahakurtuluşa götürmez. Ahlaktan bağımsız ekonomik kalkınma insanlığa beladır. Böylesi bir kalkınma, zalim adamın zengin olmasına benzer. Zalimdir ama fakirdir; zararı azdır. Zalim adam bir de zengin olursa, insanlık âlemini perişan eder... Yukarıdaki ifadeleri, merhum Şemseddin Yeşil'in 1960'lı yıllardaki bir konuşmasından (mealen) iktibas ettim. Özetin özeti de şudur: Ekonomik kalkınma ahlaki kalkınmayla beraber yürüdüğünde o millet felaha erer. Merhum Necmettin Erbakan da "Önce ahlak ve maneviyat" diskurunu dilinden düşürmezdi. Ekonomik kalkınmayı veya "ağır sanayi hamlesini" bu diskurdan sonra getirirdi. Gelgelelim, "vahşi kapitalizmin" ahlakla veya maneviyatla işi olmaz. Şayet ticari metaya dönüştürüp kâr elde edecekse ahlakın pazarlamasını bile yapar, o başka! Ne ki, "ahlakın" ticarileştirilmesinden daha büyük ahlaksızlık da olmaz. Bir dervişe "Senin bu beldede ne işin var, seni kimse tanımaz bilmez burada!" derler. Derviş şu cevabı verir: "Ben kendimi biliyorum ya!" Sen kendini bilemedikten sonra herkes seni bilse ne olur bilmese ne olur! Kendini bilmenin en bariz vasfı da yalana zerre miskali tenezzül etmemektir. Ahlak ile yalan hiçbir şekilde yan yana durmaz. Yalan söylemek her şeyden evvel ontolojik bir suçtur. Unutmayalım: Hiçbir yanlış başka bir yanlışın, hiçbir ahlaksızlık da başka bir ahlaksızlığın gerekçesi olamaz. Geçen gün şöyle bir tweet görünce kanım dondu: "Partimizin öncülüğünde Malatya'da kurulan ve günlük 10 bin kişilik yemek ikramı yapılan aşevimizi hangi gerekçe veya korkuyla kapatma kararı alıyorsunuz İktidarı uyarıyorum; bu yanlış kararınızdan ve süreç boyunca sergilediğiniz bu bağnazlık ve aymazlıktan derhal vazgeçin!.." Şayet iktidar böyle bir vicdansızlık yapmışsa, hiç