O diziyi çalmışlar mı

Misyon biçme hakkını her daim kendilerinde görürler. Mesela, evrensel olan bütünüyle tekellerindedir. Zira en "üstün" kültür onlarındır. Üstün olduğu için de "evrensellik" iddiasındadır. Evrenselliği "güç ve kuvvete" değil, en iyi, en doğru ve en güzele ulaşmış olmalarına bağlarlar. Oysa sadece güçlü olanın haklı olduğu pratiğini yaşayan ve yaşatan da onlardır. Evrensel telakki ettiklerine ulaşanları modern, ulaşmayanları da "arkaik" ilan etme konusunda sınır tanımazlar. Zaten sınır tanımamakla maluldürler. İyi ve kötü arasında mutlak bir sınır olduğunu kabul etmezler. Hakikati muğlaklaştırırlar. Rölativizm düşünceleriyle en temel hakikatleri mutlaklık katından atarlar. Mutlak olan sadece kendileridir. Modern Batı düşüncesine göre doğa ele geçirilmesi gereken bir anlamsızlıklar âlemidir. Bunun için de yaratıcısını "zikreden", doğayı örnek alarak "haddini bilen insan" yerine "haddini aşan insanı" model gösterirler. Her şeyden evvel bu model adamakıllı sorgulanmalıdır. Modern insanın da modern dünyanın da en büyük açmazı buradadır çünkü. Kendini bilen insan haddini bilir. Kendini bilmeyen, "yaşanmaya değer hayatın" ne olduğunu da bilemez. Ya beyhude bir hayatsa yaşadığımız Leo Strauss'a göre Sokrates, felsefenin aradığı cevapları bulmuş olmasıyla değil, hep doğru soruları sorması nedeniyle değerlidir. Sokrates'in talebesi Platon'un "Mağara" benzetmesi, en doğru ve en temel soruları sormamız için müthiş bir ilham kaynağı mesabesindedir. Netflix dizisi "1899" da söz konusu ilham kaynağına yaslanıyor. Zaten bölümler boyunca Platon'a ve Mağara'sına sıklıkla vurgu yapılıyor. 1899'un senaristi Jantje Friese de "Neden bu gezegendeyiz Biz kimiz Bizi kim yarattı.." gibi ontolojik soruları "kamera arkasında" dillendiriyor. Dizide New York'a doğru 1899 yılında yola çıkan bir "göçmen gemisinde" yaşanan "gizemli"