Ne sihirdir ne keramet, anlatılardadır marifet

Siyasetçiler, kitlelerin dikkatini çekmek, onları ikna edip peşlerinde sürüklemek için "anlatılar" geliştirirler.

"Anlatı", tarihte ve günümüzde vuku bulan hadiselerin, zuhur eden fikirlerin belirli bir perspektiften yorumlanarak sunulmasıdır.

Bir "anlatı" genellikle karakterler, olaylar ve temalar arasındaki ilişkileri içerir ve kullanıldığı bağlama göre izleyiciye, okuyucuya veya seçmene belirli bir mesajı iletmeyi amaçlar.

Anlatılar, tekil hadiseler, kişiler ve fikirler arasında bağlantılar kurarak, yaşananlara tatmin edici bir açıklama bulmayı arzulayanlar için üretilir.

Siyasette başarının anahtarı, bir "anlatıyı" kitlelere kabul ettirip benimsetmekten geçer.

Bunu başaran siyasetçiler, anlatılarını bazen kitleleri mobilize etmek bazen de "rıza üretmek" için kullanırlar.

Bazen de illüzyonistler gibi göz bağcılık yapmak için

İllüzyonistlerin el çabukluğu ile yaptıklarına benzer şekilde, gerçekte var olmayan şeyleri varmış gibi göstermek ya da tersini yapmak mümkündür.

Bir paralel gerçeklik yaratma becerisidir bu!

Siyasetçiler, illüzyonistlerin aynaları ve görünmez ipleri yerine kelimeleri, cümleleri kullanırlar.

Özellikle zora düştükleri zaman, çarpık bir mantık ve duygu ajitasyonu üzerinden kurgulanmış anlatılar üretirler.

Bazen öylesine başarılı olurlar ki, kendi yalanlarına inanır, hakikaten gerçekliği büktüklerini zannetmeye başlarlar.

İsrail'de yaşanan da işte bu!

Irkçı, zorba, hak hukuk tanımaz, gözü dönmüş fanatiklerin giriştikleri işgal hareketi, mazlum ve mağdur bir halkın güvenli bir yuva arayışı olarak hikayeleştirildi.

Hiç durmadan terör üreten bir apertheid rejimi, orta doğudaki yegane gerçek demokrasi ve hukuk devleti olarak pazarlandı.

İsrail'i yöneten siyasetçiler zorbalıklarını, adaletsizliklerini, canavarlıklarını fark edip tepki göstermeye başlayan "içerideki" Yahudilere ve "dışarıdaki" destekçilerine bir "beka tehdidi" masalı anlatmaya başladılar.

Korkunç cinayetler işlemeye mecbur olduklarını, çünkü bunu yapmazlarsa o topraklarda tutunamayacaklarını, dört yanlarının varlıklarını ortadan kaldırmak için hazır bekleyen düşmanlarla çevrili olduğunu söylediler.

Hukuk, insan hakları, adalet gibi kavramların boş laflardan ibaret olduğunu, girdikleri ölüm kalım savaşının ortasında bunlardan bahsetmenin zafiyet yaratacağını, bekaları için bebek, çocuk, kadın, sivil demeden katletmeleri, sürekli terör yaratmaları gerektiğini ileri sürdüler.

Dünya liderlerinin hipnotize olmuş gibi tekrarlayıp durdukları "İsrail'in kendini savunma hakkı vardır" sözü işte bu anlatının başarısını gösteriyor.

Hürriyetleri kısıtlamak, adalet taleplerini ve ahlaki itirazları bastırmak için "