Gelecek Partisi eğitim sistemimizin dar koridorlarına nasıl bakıyor(1)

Eğitim sistemimizin dar koridorlarını ve Gelecek Partisi'nin bu konudaki çözüm önerilerini Gelecek Partisi Eğitim Politikaları Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan ile konuştuk. Söyleşimizin ilk bölümünü bugün yayınlıyoruz.- Genel olarak eğitim sistemimizi nasıl değerlendiriyorsunuzEğitimi en temel insan haklarından biri olarak gören Gelecek Partisi, eğitim sisteminin kalitesinin artırılmasına özel bir önem vermektedir. Cinsiyeti, etnik kimliği ve sosyokültürel arka planı ne olursa olsun her bir bireyin nitelikli eğitime erişimini sağlama hedefiyle yola çıkıyoruz. Hiçbir bireyi dışlamayan ve herkese kaliteli eğitim sunmayı hedefleyen bir içermeci anlayışı esas alıyoruz. Gençlerimizin düşünen, sorgulayan; demokratik ve evrensel ahlaki değerleri içselleştirmiş, farklılıklara saygılı ahlaki bir duruşla her türlü ayrımcılığın karşısında duracak, çağdaş dünyanın bilgisine hakim ve sorumluluk alabilen bireyler olmasını istiyoruz.Demokrasilerde eğitim, her bir vatandaşın alacağı kararları bilinçli bir şekilde alabilmesi açısından oldukça kritik bir işleve sahiptir. Vatandaşların bağımsız ve özgür karar verebildiği ölçüde güçlü bir demokrasiden bahsedilebilir. Eğitimi resmi ya da tanımlı herhangi bir ideolojinin yuvası olarak gören bir anlayışı reddediyoruz. Farklılıkları bir imkân, ve okulu, birlikte yaşamın bir merkezi olarak görüyoruz. Eğitimde fevri kararlarla ve sadece belli zümrelerin istekleriyle karar alınmasını doğru bulmuyoruz. Eğitimde alınan kararlarda geniş toplumsal mutabakatın sağlanmasını demokrasinin bir gereği olarak görüyoruz. Buna ilaveten, bireysel ve toplumsal refahın artırılması ve böylece ülkenin kalkınması için nitelikli eğitimin yaygınlaştırılması bir zorunluluktur. Türkiye eğitim sistemi, diğer OECD ülkeleriyle rekabet edebilir olmaktan uzaktır. Tüm göstergeler (PISA, PIACC, TIMSS ve PIRLS, LGS ve YKS), Türkiye'de eğitimin yeni bir paradigmaya ihtiyacı olduğunu göstermektedir. Farklı kesimlerin razı olacağı bir eğitim vizyonuyla yola çıkıyoruz. 20 yıllık geçmişimize baktığımızda gördüğümüz Millî Eğitim Bakanlığımızda yedi bakanın hizmet ettiği ancak Sayın Cumhurbaşkanımızın da belirttiği gibi eğitimde istenilen başarının sağlanamadığıdır. Bunun nedeni sadece atanan bakanların ortalama olarak 2,86 yıl hizmet etmesinden çok (100 yıllık cumhuriyet döneminde de 75 milli eğitim bakanı olmuştur), milli eğitimde takip edilecek eğitim felsefesinin ve eğitim sisteminin tanımlanmamış ve oturmamış olmasıdır. Bu nedenle her bakanın ilk beyanatı sistemin değişmesi gerektiği şeklinde olmuştur. Hangi tip öğrenci yetiştirileceği konusunda milli bir mutabakat ve politika olmaması nedeniyle her yeni bakan başka bir sistem uygulamaya çalışmıştır. Bu durum milli eğitimdeki sorunların artmasına ve sonunda çözülmesi zor bir sorun yumağının oluşmasına neden olmuştur. Bazen sorunu çözmek için getirilen yenilik daha fazla sorun yaratmıştır. Eskileri çözülmeden yenileri yaratılan sorunlar nedeniyle Türk milli eğitimi maalesef ihtiyaç duyulan insan gücünü istenilen özellikleriyle yetiştirememiştir. Eğitim sistemimiz düzeltmek amacıyla yapılan değişiklikler, ne tür insan yetiştirmeliyiz konusunda bir milli görüş olmadığı için teknik seviyede kalmış eğitimin manevi tarafı her zaman ihmal edilmiştir. Eğitim sistemimizde var olan bazı manevi öğeler de siyasetçilerin müdahaleleri sonucu yok edilmiştir. Böylece milli duyguların ve değerlerin yüzeysel olarak işlendiği ve öğretildiği bir eğitim sistemi ortaya çıkmıştır. "Dindar bir nesil yetiştirmek" ideali ülkelerin başarılı olmak için bilim alanında kıyasıya rekabet ettiği dünyada yanlış ve az görülen bir idealdir. Vurgunun bilim yerine doğrudan dine yapılması okulu bir ölçüde cami gibi düşünmeyi gerekli kılar. Oysa vurgu düşünen, eleştiren, araştıran ama dinini de bilen bir nesil yetiştirmeye yapılsaydı daha doğru bir ideal olurdu. Eğitimde milli bir ideal olmaması nedeniyle toplumun değerlerinden kopuk kendisinden başka kimseyi düşünmeyen faydacı ve bencil bir nesil yetiştirmek tehlikesi ile karşı karşıyayız. Eğitimin ilk başlarında kazandırılması gereken milli değerler zamanında kazandırılmayınca eğitimin ileri kademelerinde bu amaçla yapılan cılız faaliyetlerin hiçbir faydası olmamaktadır. Toplumdan uzak olma en fazla üniversite seviyesinde görülmektedir. Üniversitelerimiz maalesef toplumla çok az ilişkileri olan kurumlar haline gelmiştir. Üniversitelerimizde toplum ve insanımızın yaşam seviyesini yükseltmek için yapılan çalışmalar yeterli olmaktan uzaktır. Uluslararası hakemli dergilerde yayın baskısı bilimsel çalışmalarımızı yabancıların bilimsel politikalarına uymayı ve onların hegemonyası altına girmeyi gerektirmektedir. Bu nedenle çalışmalar yabancıların belirlediği konularda yapılmakta ve bu çalışmaların ülkemizin insanına pek faydası olmamaktadır. Milli değerlerin ve vatan sevgisinin eğitimde rekabet gücümüzü arttıracak temel bilgilerle öğrencilere kazandırılması Partimizin en büyük idealidir. Bunu sadece dersliklerde yapmaya çalışmak bizce eksik bir yaklaşımdır. Amaçlarımızdan birisi ilkokuldan üniversiteye kadar bütün öğrencilerimizi Çanakkale, Sarıkamış, Dumlupınar ve Sakarya gibi milli mücadelenin verildiği mekanlara götürüp oralarda yaşananları bizzat yerinde anlatmak olacaktır. Nitelikli Eğitim adını verdiğimiz hedef aşağıda verilen başlıklar çerçevesinde gerçekleştirilecektir.Herkes İçin Kapsayıcı Bir Eğitim SağlanacaktırEğitim Kalitesi ArtırılacaktırÖğretmenlere Sağlanan Destekler ArtırılacaktırHerkesle Birlikte Sürdürülebilir Politikalar BelirlenecektirÖzgürlükçü ve Esnek Bir Program Esas AlınacaktırOkulların Altyapısı İyileştirilecek ve Eğitim Bütçesi ArtırılacaktırGöçmen Çocukların Eğitimine Özel Önem VerilecektirÜreten Türkiye için Mesleki Eğitim GüçlendirilecektirÜniversite Giriş Sistemi Rehabilite EdilecektirYükseköğretim Reformu YapılacaktırAçıköğretim Yeniden Yapılandırılacaktır- Eğitim sistemimizin en önemli sorunu nedirEğitim sistemimizin en önemli sorunu kalite farklılıkları ve eşitsizliklerdir. Eğitim sistemindeki farklılık ve eşitsizliklerin tek nedeni eğitim sisteminin kendisi değildir. Eğitimde kaliteyi tayin eden eğitimle alakalı olan ve olmayan faktörler vardır. Çoğu kez eğitim dışı faktörler kalite ve farklılıkların tayin edilmesinde daha önemli rol oynar. Eğitim bir ekosistem içerisinde yer alır. Bu ekosistem aileler arasındaki sosyoekonomik farkları ne kadar azaltırsa bunun eğitime yansıması o kadar olumlu olacaktır. Sosyoekonomik eşitsizliklerin yüksek olduğu ülkelerde kalite farklarının azalmayacağı tam tersine artacağı ortadadır. Bu nedenle eğitimde kalite farklılıkların azaltmak ve daha fazla eşitlik isteniyorsa önce ekonomik alanda iyileştirmeler yapıp sosyoekonomik farklılıkları azaltmak gerekir. Gelecek Partisi bu nedenle iyi bir eğitim sistemi için güçlü bir ekonominin olması gerektiğini savunmaktadır. Bu raporda yeteri kadar vurgulanmasa da eğitim dışı faktörlerin eğitim çıktıları üzerindeki varlığı her zaman bir ön kabul olarak yer almıştır.- Eğitim sisteminin diğer sorunları ve çözüm önerileriniz nedirAşağıda mevcut sistemde en çok sorunu olan alanlar (darboğazlar) ve buradaki sorunlar dile getirilecektir. Sorunlu alanlar yedi bölümden oluşmaktadır. Bunlar: 1. Eğitime Erişim2. Sınavsız Ortaöğretime Geçiş3. Eğitimde Kalite Sorunu ve Farklılıkları4. Öğretmen Yetiştirme5. Mesleki ve Teknik Eğitim6. Müfredatın Sadeleştirilmesi ve Liselerin 31 Şekline dönüştürülmesi7. Yükseköğretim ve YÖK- Eğitime erişimde sorunlar nelerdir ve hangi kademe de daha ciddidirEğitimde kültürel çeşitliliğimizi büyük bir zenginlik olarak görmekteyiz. Türkiye eğitim sistemini uluslararası standartlar, uygulamalar ve hedefleri dikkate alarak yeniden katılımcı bir anlayışla tasarlamak amacındayız. Bu doğrultuda, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 2030 yılına kadar gerçekleştirilmesi amacıyla belirlenen "Sürdürülebilir Kalkınma için Küresel Hedefler"ine Türkiye'nin bir an önce ulaşması için özel bir çaba göstereceğiz. Kademeler göre bakıldığında eğitim sistemimizin bir şekilde tamamen çözemediği ilk sorun, okulöncesi eğitimin bütün ülke okullarında yaygınlaştırılamamış olmasıdır. Okulöncesi eğitim öğrencilerin sonraki başarıları için son derece önemlidir. Doğru şekilde verilen okulöncesi eğitim sayesinde öğrenciler daha sonraki sınıflarda kendilerine verilecek olan eğitim materyallerini çok daha kolay ve çabuk öğreneceklerdir. Üç yılda bir yapılan ve öğrencilerimizin son sıralarda yer aldığı uluslararası sınavlarda (PISA) başarısızlığımızın bir nedeni okulöncesi öğretim görmüş rakipleri karşısında bir yıl daha az eğitim görmüş olmalarıdır. Bir yıllık eğitim herkes için önemli bir zaman dilimidir. Okulöncesi eğitim sadece belli materyalin öğrenciye öğretilmesi açısından değil, ilkokulda bu öğrencilere gerekecek davranış kalıplarının (öğretmene ve idarecilere hitap, arkadaşları ile ortak çalışma, sınıftaki davranışlar gibi) öğretilmesi bakımından çok önemlidir. Bu yıl öğrencilere kazandırılacak, öğretmene sevgi ve saygı, okulun önemi gibi formel olmayan bilgi ve davranışlar ileriki yıllarda alınacak eğitim için sağlam bir zemin hazırlayacaktır.2019-2020 MEB okulöncesi eğitime erişim istatistiklerine göre okul öncesi eğitim 5 yaş grubunda net okullaşma oranı 71,22'dir. Ancak 3-5 yaş grubunda bu yüzde 41,8, 4-5 yaş grubunda ise 52,4'dür. Yaygın olmayan okulöncesi eğitimde bir başka sorun ise okulöncesi eğitime erişim bakımından iller arasında ciddi farkların olmasıdır. Bu alanda yapılacak düzenlemenin amacı okulöncesinin ülke sathında yaygınlaştırılmasıdır ki böylece iller arasında mevcut yaygınlık farkları da kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Öncelikle okulöncesi eğitime erişimde iller arasındaki fark derhal kaldırılmalı; 5 yaş grubundaki 71 olan okullaşma oranı 5 yıl içinde 90'lara çıkartılmalıdır. Sadece 5 yaş grubu ile yetinilmeyerek, 3-5 yaş grubundaki 52 olan okullaşma oranı aynı süre içinde 70'lere çıkartılmalıdır.İlkokul, Ortaokul ve Lise kademelerinde erişim durumu: 2019-2020 MEB istatistiklerine göre ilkokullarda net okullaşma oranı 93, ortaokullarda 95'tir. Okullaşma oranı bakımından iller arasında ciddi bir fark görülmemektedir.Yine aynı istatistikler Türkiye geneli ortaöğretim net okullaşma oranının 85 olduğunu göstermektedir. Zorunlu eğitim kapsamında olduğu için bu katılım düşüktür. İller arasında da okullaşma oranı bakımından ciddi farklar vardır. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki bazı illerimizde zorunlu eğitim kapsamında olması gereken ciddi sayıda öğrencinin kapsam dışı kaldığı görülmektedir. Sebepleri araştırılarak bu öğrencilerin eğitime erişimi mutlaka sağlanmalıdır.İlkokul, ortaokul ve lise eğitimi gören öğrenciler arasında, kız-erkek öğrencilerin eğitime erişimi bakımından ciddi bir fark görülmemektedir. Ortaöğretimde okullaşma oranının düşük olduğu bazı illerimizde okullaşma oranı bakımından kız öğrenciler aleyhine 10'a yakın fark olduğu görülmektedir. Benzeri illerimizde eğitim kapsamı dışında kalan öğrencilerimizin mutlaka eğitime erişimi sağlanmalıdır.Cinsiyet açısından erişimde ciddi farklar kalmamıştır. Zorunlu eğitim açısından da cinsiyete göre fark yoktur. Evvelden kız çocuklarının okutulmamasına yönelik vaziyet alış değişmiş ve kız çocuğu okutulmalıdır görüşü hâkim olmuştur. Tek sorun farklı nedenlerle lise kademesinde açık eğitime geçilmesidir. Yükseköğretimde erişime bakıldığında 18-22 yaş aralığı için 20132017 döneminde net okullaşma oranı 40'tan 46'ya yükselmiştir. Kadınların net okullaşma oranları erkeklerin net okullaşma oranlarının üzerindedir.Yükseköğretimde erişimle ilgili en ciddi sorunlardan birisi açıköğretimdeki gelişmelerdir. Açıköğretim nicelik olarak o derece büyümüştür ki yüz yüze eğitimin önüne geçmiştir. 2014 yılında 2,8 milyon olan açıköğretim öğrenci sayısı 2018 yılında 3,9 milyona yükselmiştir. 2018 yılında devlet önlisans öğrencilerinin 9,7'si yüz yüze eğitimde bulunurken açıköğretimde bu oran 65,2 idi. Lisans seviyesinde ise yüz yüze öğrencilerin yüzdesi 45,4 iken açıköğretimde 46,1 idi. Dikkat çekici olan açıköğretimdeki bu büyümenin lisans kadrolarının arttığı döneme rast gelmesidir. Beklenti açıköğretimdeki büyümenin hızının kesilmesiydi ama tam tersi gerçekleşti. Açıköğretimin önlisans ve lisans düzeyindeki payı 2014 yılında 49,7 iken 2018 yılında 53,5 yükselmiştir. Bundan daha çarpıcı olanı önlisans programları içerisinde açıköğretimin payıdır ki 2014 de 54,2 iken 2018 de 65,2'ye yükselmiştir.Buradaki sorun büyümeden ziyade kayıt yenilememe oranlarının yüksekliği ve mezuniyet oranlarının düşüklüğüdür. Devasa yapısı ve etkin çalışmaması nedeniyle açıköğretim sistemi tekrar gözden geçirilmeli ve acil önlemler alınmalıdır. Yapılması gereken bazı bölümlere öğrenci alımının kısıtlanması, bazılarının da kapatılmasıdır.- Eğitim sisteminin geleceği için hayati konulardan birisi sınavsız ortaöğretime geçişin mümkün olup olmadığıdır. Mümkün mü Türkiye, PISA 2018'e katılan ülkeler arasında okullar arası başarı farklarının en yüksek olduğu, okul içi başarı farklarının en az olduğu 10 ülkeden biridir. Okullar arası başarı farkının bu kadar yüksek olduğu ülkemizde, anayasamızda ifadesini bulan eğitimde fırsat eşitliğinden söz etmek mümkün değildir.Uygulanan yerleştirme sistemiyle akademik başarısı birbirine benzeyen öğrenciler aynı okulda toplanmakta, bu durum ise okullar arası başarı ve kalite farkının artmasına sebebiyet vermektedir. Puanla öğrenci alan okulların dışındaki okullarda ve sınıflarda öncü, model öğrenci bulunmaması başarısızlıkları tetiklemekte, okul yöneticileri okullarında, öğretmenler sınıflarında başarılı öğrencilerin bulunmaması sebebiyle öğrenilmiş çaresizlik duygusu yaşamaktadır.Puana dayalı yerleştirmeyle akademik başarısı yüksek öğrenciler bir araya getirilmekte ve bu okullar niteliklibaşarılı okul kabul edilmektedir. Başarılı ve nitelikli olan okul mu öğrenciler mi Bu öğrencileri hangi okula götürürseniz o okul başarılı olur.2017 yılında sınavsız ortaöğretime geçiş kararı alınarak TEOG sisteminden vazgeçilmiş ve LGS sistemine geçilmiştir. Amaç dershane ve sınav odaklı eğitimden okul merkezli eğitime geçmek, farklı akademik başarı düzeyindeki öğrencilerin aynı sınıfta olmasını ve okullarda akademik çeşitliliğin artırılmasını sağlamak, okullar arası kalite farkını en aza indirmekti.Bu amaca uygun olarak sınavla öğrenci alan okulların kontenjanlarının 8 ile 10 arasında olması ve buna bağlı olarak sınava giren öğrenci sayısının azaltılması hedeflenmişti. Böylece sınavsız yerleştirilecek öğrenciler (90) evlerine en yakın okullara devam edecekti. Bu yolla hem merkezi sınavla öğrenci alan okulların hem de sınava giren öğrencilerin sayısı azaltılarak eğitim kurumları sınav merkezli olmaktan çıkartılacaktı.Maalesef bu amaçla çıkılan yolculukta 2020 yılında 1.671.334 öğrenci ortaokuldan mezun olmuş, bu öğrencilerin 1. 472.082'si bir orta öğretim kurumuna yerleşmek için sınava girmiştir. Sınava girme oranı 88'dir.Kısaca bugün 15 oranında sınavla öğrenci alan okula girebilmek için 85 öğrenci sınava giriyor ve yarışıyor. Her geçen yıl sınavla öğrenci alan okul sayısı artırılıyor. Böylelikle okullar arası başarı farkının artması özendiriliyor. Eğitim okul merkezli değil sınav merkezli hale getiriliyor, öğrencilerin yetenekleri doğrultusunda yönlendirilmesi ve yeteneklerinin geliştirilmesi engelleniyor.- Saydığınız bu sorunları nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz1. Akademik başarısı yüksek öğrencileri bir arada toplayarak okullar arası başarı farkını tetikleyen nitelikli okul oluşturma tutarsızlığından vaz geçilmelidir. 2. Sınavla öğrenci alan okullara yerleştirilen öğrenci sayısı 5'i geçmemelidir.3. Bugün 15 öğrenciyi sınavla yerleştirmek için ortaokuldan mezun olan öğrencilerin 85'i sınava girmektedir. Bu durum ise eğitimi sınav odaklı hale getirmektedir. Yapılan bilimsel çalışmalara göre öğrencinin okul başarısı ile sınav başarısı arasında doğrusal bir ilişki bulunmaktadır. Bu sebeple sınavla öğrenci alacak okullara yerleştirilecek öğrencilerin belirlendiği sınava girecek öğrenci sayısını sınırlayıcı önlemler alınmalıdır.4. Önerimiz 5'lik yerleştirme için en fazla 30 öğrencinin sınava girmesidir. Böylece sınava girecek öğrenci sayısı sınırlandırılacak, okul sınav odaklı olmaktan çıkarılacaktır. 5. 30'luk sınava girecek öğrenciler belirlenirken her ortaokula 8. sınıf öğrencilerinin 30'u kadar kontenjan ayrılmalıdır. 6. Her ortaokulun sınava girebilecek ilk 30'a giren öğrencilerinin belirlenmesinde öğrencilerin 5, 6, 7 ve 8. sınıf ağırlıklı not ortalaması esas alınmalıdır. Sınava girişte okul başarısının esas alınması okulu daha önemli hale getirecektir. Sınavsız yerleştirilecek öğrenciler için bu standart sınav sonuçları yönlendirme için kullanılacaktır. Bu nedenle çok önemli bir işlevleri vardır. Geçmişte kullanılan bu uygulamada matematik, fen ve Türkçe derslerinin ortalaması 7 olmayan öğrenciler bu sınavlara giremiyordu. Eğitim sistemimizde eksik olan yönlendirme özellikle veli-okul ve öğretmen iş birliği ile etkin hale getirilmelidir.7. Sınava girecek öğrenci için her ortaokula ayrı ayrı 30'luk kontenjan ayrılması, bölgeler ve okullar arası gelişmişlik bakımından yetersiz okullarda eğitim gören öğrenciler için pozitif ayrımcılık sağlayacaktır. 8. 5'lik sınavla öğrenci alan okulların dışındaki okullarda okul çeşitliliğinden kaçınılmalı, meslek lisesi dışındaki okullar yeni bir isimlendirme olmaksızın Anadolu Lisesi adıyla eğitim yapmalıdır.9. Sınavsız yerleşen öğrenciler, evine en yakın okula yerleştirilmelidir. İlk anda veliler mahallesindeki okulu geçmiş başarı veya başarısızlığı ile değerlendirebilirler. Burada velilerin ciddi bir şekilde bilgilendirilmesi gerekmektedir. Her mahallenin 5'lik başarı dilimine giremeyen öğrencileri, mahallesindeki okula kayıt yaptırdığında, 4 yılın sonunda o şehrin her mahallesinde akademik başarı bakımından birbirine benzeyen okullar oluşacak ve öğrenciler başarılı diye uzak okullara gitmekten kurtulacak, mahallesinin başarılı öğrencilerinin de kendi okulunda eğitim yaptığını gören okul yöneticileri ve öğretmenler büyük bir moral ve motivasyon kazanacaktır. 10. Burada en önemli nokta, başarılı öğrencilerin Anadolu Liseleri dışında meslek liselerine yönlendirilmesi hususudur. Bu amaçla mesleki eğitimin ülkemizin ve öğrencilerimizin geleceği için önemi öğrenci ve velilerimize kavratılmalı; veli, öğrenci, rehber öğretmen, okul yönetimi ve öğretmenler kurulunun tavsiyeleri ile gerekli yönlendirme yapılmalıdır. Başarılı öğrencilerin de mesleki eğitimi tercih etmesi için meslek lisesi öğrencilerine alanları ile ilgili tercih yaptıklarında yüksekokullar için 50, fakülteler için 10 kontenjan ayrılmalıdır. Bu durum akademik başarısı yüksek öğrencilerin de meslek liselerini tercih etmesine sebep olacaktır.11. Yetişmiş insan gücü ihtiyacını karşılayan, ara eleman yetiştiren ve sanayiye dayalı eğitim veren meslek liseleri ve İHL dışındaki meslek liseleri akademik eğitim