Kızıl çöllerin renkli ülkesi

Uzun bir aradan sonra yolumu yeniden Ürdün'e düşürdüm. Dolu dolu geçen 4 günde Ortadoğu'nun bu güzel ülkesi beni yine ve yeniden etkisi altına aldı. Haydi sırtımızı çöl rüzgârına verip atlayalım bir uçan halıya ve bakır rengi topraklarıyla, binlerce yıllık tarihiyle, stratejik konumuyla dünyanın gözdesi olmayı başarmış Ürdün'e doğru bu defa birlikte yola çıkalım.Krallıkla yönetilen Ürdün, Suriye, Irak, Lübnan, Filistin, Suudi Arabistan ve Mısır'la olan sınırları sayesinde Ortadoğu'nun en çok sınır komşusuna sahip ülkesi. Batı Şeria toprakları Ürdün tarafından 1950'de ilhak edilmiş. Ama 1967'deki Arap-İsrail Savaşı sonucunda İsrail'in kontrolüne geçmiş ve Ürdün-İsrail sınırı yeniden yapılanmış. Ürdün Kralı II. Abdullah'ın eşi, Rania Abdullah aslen Filistinli. Ülke nüfusunun önemli bir kısmını oluşturan Filistinlilere vatandaşlık hakkı tanıyan tek Arap ülkesi Ürdün. Ortadoğu'da petrolü ve doğalgazı olmayan nadir ülkelerden olsa da Ürdün dinarı, dünyanın en güçlü para birimlerinden. Çöl toprakları ile verimli Ürdün Vadisi arasındaki başkent Amman, İstanbul gibi 7 tepeye kurulmuş. Tarihi 7 bin yıl öncesine uzanan, taşın başrolde olduğu şehirde Batı Amman modern yapılaşması, Doğu Amman ise tarihi ve otantik dokusuyla dikkat çekiyor. Amman merkezde, sanki Eminönü'nü hatırlatan baharat dükkânları, kilimler ve geleneksel ürünler satan mağazalar, yerel tatlıcılar var.Kaleye çıkıp şehri izlemeli Şehri tamamen görmek için kale en ideal yer. Eski adı Philadelphia olan Amman'ı oluşturan 7 tepeden biri, bu tepe. Buluntulardan bölgede cilalıtaş devrinden beri yerleşim olduğu tahmin ediliyor. Avrupa'yı gotik mimariyle tanıştıran Emeviler döneminden kalan bir saray, bir Bizans kilisesi ve Herkül Tapınağı'na ait kalıntıların bulunduğu tepeyle süslenmiş Amman; eteklerindeyse Roma dönemine ait 1.800 yıllık ve 6 bin kişilik bir antik tiyatro var. Amfi tiyatroya bir de karmaşık yeraltı geçit sistemi kurulmuş.Tarihi 7 bin yıl öncesine uzanan, taşın başrolde olduğu şehirde Batı Amman modern yapılaşması, Doğu Amman ise tarihi ve otantik dokusuyla dikkat çekiyor.Bu geçitlerden biri yukarısındaki kaleye bağlanıyor. Çeşitli dönemlerde bölgede yaşayan farklı halklar ve kültürlerin etkisiyle zamanla gözden düşse de Amman Kalesi, dünyanın hâlâ yaşanan en eski yerleri arasında sayılıyor. Amman'da keşfedebileceğiniz birçok bölge ve sokak var. Kral Abdullah ve Kraliçe Rania'nın da uğrak yeri olan Gökkuşağı Sokağı, adı gibi rengârenk bir cadde. Bahçelerinde asırlık ağaçlar olan restoranların yanı sıra Ölüdeniz'in şifalı çamurundan yapılan kozmetik ve bakım ürünlerini bulabileceğiniz dükkânlara ve kitapçılara da ev sahipliği yapıyor. Amman'a yaklaşık 50 km mesafedeki Jerash, Petra'dan sonra ülkenin en büyük ikinci turizm merkezi. Döneminin çok gelişmiş ticaret şehirlerinden olan antik kent, yaklaşık 2 bin 100 yıl önce en büyük 10 Roma şehrinden biri olmuş. 749'da büyük bir deprem sonucu çoğu bölümü yıkılmış olsa da şehrin girişindeki dev Hadrian Kemeri, hipodrom, oval plaza, anacadde, Zeus Tapınağı ve 3 bin 500 kişilik tiyatrosuyla en iyi korunmuş Roma şehirlerinden biri olarak kabul ediliyor. Saffet Emre Tonguç Vadi Rum'da10 yaş gençleşeceksiniz Ölüdeniz (Lut Gölü), dünyanın en alçak noktası. Deniz seviyesinden 400 metre aşağıda ve dünyanın en yüksek tuz oranına sahip içdenizi. Adı da tuz oranının yüksekliği nedeniyle hiçbir canlının yaşayamamasından geliyor. Gölün olduğu yer, 45 dakika uzaklıktaki başkentten yaklaşık 10 derece daha sıcak. Ölüdeniz'in hem suyunun hem kumunun içerdiği minerallerle çeşitli hastalıklara iyi geldiği ve insanı gençleştirdiği düşünülüyor. Başta da cilt hastalıkları ve romatizma... Batmanın imkânsız olduğu sularda eforsuz yüzmek de farklı bir deneyim. Hemen yakındaki Hz. Yahya'nın Hz. İsa'yı vaftiz ettiği yer de gezi listenizde olsun. Hıristiyanlığın farklı mezheplerine ait kiliselerin olduğu bu yerin bir özelliği de vaftiz alanının yanından akan Ürdün (Şeria) Nehri'nin diğer kıyısının İsrail'e ait olması. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ndeki Petra, Yemen veya Umman civarından geldikleri düşünülen Nebatilerin kayaları oyarak oluşturduğu ve tarihi MÖ 4'üncü yüzyıla kadar uzanan bir antik kent. Nebatiler ticaretle zenginleşen, dönemleri için çok güçlü bir uygarlıkmış. Roma işgaliyle kaderi değişen kent, 4'üncü yüzyılda gözden düşmüş ve unutulmaya terk edilmiş. Ta ki 1812 yılında İsviçreli gezgin Johann Burckhardt tarafından tesadüfen bulunup dünya sahnesinde yeniden yerini alana kadar. 7 harikadan biri Petra'ya 'Rose City' yani 'Gül Şehri' deniyor. Bölgedeki kayalarda yüksek miktarda demir oksit olduğu ve güneş ışınlarının etkisiyle pembenin, kırmızının birçok tonunu yansıttığı için bu ismi almış. Kent, bir kanyonun ortasında. Yunanca 'taş, kaya' anlamına gelen Petra'da, kaya bloklarının muhteşem bir işçilikle tapınağa, tiyatroya, mezara dönüşümünü görüyorsunuz. Petra'daki en etkileyici yapı El- Hazne, yani Hazine. Yıllar süren bir kaya oyma-işleme sürecinin sonunda ortaya çıkmış bir anıt mezar olduğu düşünülüyor. Yüksekliği 40 metre civarında. Üzerinde mitolojiden tanrı ve tanrıçalar betimlenmiş. Sadece Hazine'ye ulaşıp dönmek 2 saatlik bir tur demek. Vadi içinde ulaşım için kullanılan buggy'ler ve at arabaları da var ama ücretleri oldukça yüksek. Petra'nın girişindeki müzede de çok etkileyici. Çok güzel heykel ve frizler var. Bu arada belli günlerde geceleri mumlarla aydınlatılan antik kentte gece keyfi yaşamanızı da öneririm.Denize açılan kapı Akabe Kızıldeniz'in kumsalı ve benzersiz mercan resifleriyle ünlü şehri Akabe, sadece 26 kilometre sahile sahip ve Ürdün'ün denize açılan tek kapısı. İsrail sınırındaki şehir, Mısır'daki Sina Çölü ve Suudi Arabistan'a da komşu. Liman bölgesinden baktığınızda karşıda İsrail'e ait Eylat'ı görebilirsiniz. Devamıysa Mısır. Akabe'den iki saat uzaklıktaki Mısır'ın ünlü tatil merkezi Şarm El-Şeyh'e devam edip oradan direkt Türkiye'ye dönebilirsiniz. Akabe'nin